HACİZDE VE İSTİHKAK DAVALARINDA ORGANİK BAĞ

*Serdarhan Güler

                                                                                                                                GİRİŞ

Kural olarak borçlu olan tüzel kişi, kendi borcundan yine sadece kendisi, kendisini oluşturan ortaklardan ve diğer gerçek ve tüzel kişilerinden ayrı olarak tek başına sorumludur. Ancak Yargıtay kararları ile geliştirilen “organik bağ” kavramı kapsamında borçlu ile organik bağ içindeki tüzel kişileri de borcun ifasından yükümlü kılmak mümkün hale gelmektedir. 

Alacaklı, kesinleşen icra takibinde borçlu ile organik bağ içerisinde olduğunu iddia ettiği diğer bir şirketin mallarının haczi için ilgili icra müdürlüğünden talepte bulunabilecektir. Bu çerçevede aralarında organik bağ bulunduğu tespit edilen tüzel kişinin malları, bir diğerinin borcu için haczedilip satılabilmektedir. Ancak bu halde üçüncü kişi ya da borçlu tarafından istihkak iddiasında bulunulması ve devamında istihkak davası açılması kuvvetle muhtemeldir. 

Bu noktada organik bağ, istihkak iddialarına ilişkin geliştirilen karineleri ve ispat yüküne ilişkin hususları da etkileyebilmektedir. Çalışmamızda ilk olarak organik bağ kavramı, organik bağın unsurları ve uygulama alanı incelenecektir. Akabinde ise haciz aşamasında ve istihkak davalarında organik bağın ne şekilde etkileri olduğu izah edilecektir.

I-  ORGANİK BAĞ

A.  Tüzel Kişilik Kavramı ve Ayrılık İlkesi

Organik bağ kavramından bahsetmeden önce tüzel kişilik kavramına ve tüzel kişiliklerin mallarının ve kişiliklerinin kendilerini oluşturan kişiler ve diğer üçüncü kişilerden farklı olduğundan bahsetmemiz gerekmektedir. TMK m. 47/1 uyarınca “Başlıbaşına bir varlığı olmak üzere örgütlenmiş kişi toplulukları ve belli bir amaca özgülenmiş olan bağımsız mal toplulukları, kendileri ile ilgili özel hükümler uyarınca tüzel kişilik kazanırlar.”. 

Madde metninden de anlaşıldığı üzere bir tüzel kişiden bahsedebilmek için; kendine özgü bir malvarlığı ve amaç birliğinden de söz etmek gerekmektedir. Tüzel kişiliklerin mallarının ve kişiliklerinin kendilerini oluşturan kişiler, üyeler ve ortakların malvarlığından bağımsız olması prensibi doktrinde mal varlığının bağımsızlığı veya mal ayrılığı ilkesi olarak adlandırılmaktadır[1].

Özellikle konumuzu ilgilendiren ticaret şirketleri açısından mevzuat hükümleri irdelendiğinde ise ticari şirketlerin, ticaret siciline tescil edilmesi ile tüzel kişilik kazanacakları ifade edilebilecektir[2].  Tüzel kişilere hakim olan şahıs ve mal ayrılığı ilkesi gereğince ortakların alacaklıları, ortakların şahsi borçları için şirkete başvuramayacağı gibi, ortaklığın alacaklıları ise ortaklığın borcu için ortaklara başvuramaz[3]. TTK m. 329/1’de ise “Anonim şirket, sermayesi belirli ve paylara bölünmüş olan, borçlarından dolayı yalnız malvarlığıyla sorumlu bulunan şirkettir.” şeklinde tanımlanmış, izleyen fıkrasında ise pay sahiplerinin sadece taahhüt etmiş oldukları sermaye payları ile sınırlı olarak sorumluluklarının bulunduğu, bu sorumluluğun ise yalnızca şirkete karşı olduğu düzenlenmiştir. 

Yukarıda tüzel kişiliğin özelliklerine yer verilmişse de hemen ifade etmek gerekir ki tüzel kişiliğin dürüstlük kuralına aykırı kullanılması halinde artık hakkın kötüye kullanılması söz konusu olacağından; TMK m. 2 uyarınca tüzel kişiliğin alacaklılarına karşı olan borçlarından başka bir tüzel kişiyi sorumlu kılmayı mümkün hale getirmektedir. Nitekim çalışmanın asıl konusunu da hukukumuzdaki bu istisna oluşturacak olup devam eden başlıklarda bu hususlar aydınlatılmaya çalışılacaktır.

B.  Organik Bağ Kavramı

Organik bağ kavramı, Yargıtay içtihatlarınca ortaya çıkarılmış ve hâlihazırda geliştirilmekte olan bir kavramdır. Bazı durumlarda alacaklıların, hukuki düzen içerisinde yer alan haklarını tüketmelerine rağmen alacağını tahsil edememesi sebebiyle Yargıtay içtihatları sayesinde geliştirilmiş olan organik bağ kavramı uygulamada alacaklılara, alacağını asıl borçludan tahsil edememesi durumunda, organik bağın bulunduğunun tespit edildiği kişilerden tahsil imkânı yaratmaktadır[4]. Organik bağ kavramı, iş davaları, tasarrufun iptali davaları, istihkak davaları, ticari davalar gibi ve ancak bunlarla sınırlı olmaksızın birçok farklı alanda kullanılan, yargı kararlarında sık sık yer alan bir kavramdır.

Türk Dil Kurumu’nda ise organik bağ kavramının karşılığı “Bir teşkilat veya tüzel kişilikle arada bulunan ilişki” veya “İş birliği veya çıkar ilişkisi sonucunda karşılıklı yarara dayanan ilişki” olarak karşımıza çıkmaktadır[5].

Öğretideki bir görüşe göre organik bağ kavramı, iki farklı hukuk süjesinin ekonomik, hukuki yahut yönetsel açıdan sıkı bir bağ içinde olmasını, bağımsızlığı kaybetmeden ve fakat bütünlük içinde yönetilmesini ifade etmektedir. Bu görüşe göre organik bağ bir durumdur, ilişkili kişiler arasında organik bağ bulunması tek başına hakkın kötüye kullanılması olarak kabul görmez[6].

Uyanık’a göre ise “organik bağ teriminin; ilişkili kişiler arasındaki ticari iş ve işlemlerin, sahiplik veya alacaklılık gibi hallerin yasal şirket ortaklığı veya şirketler topluluğu bağları kurulmadan gerçekleştirilmesini ve böylece ticari ve ekonomik faaliyetlerin farklı şirketler, kişiler veya temsilciler arkasına gizlenerek yürütülmesini ve böylece gerçek sahiplerin ve işlemlerin saklanmasını, gizlenmesini ifade ettiği söylenebilir.”[7].

Yine Yargıtay kararlarında ve doktrinde organik bağın farklı tanımlarına[8] rastlanabilecek olmakla birlikte organik bağın tespitine ilişkin hangi unsurların gerektiği, hangi hal ve şartlarda organik bağın varlığından bahsedebileceği Yargıtay ve doktrin bakımından henüz tümüyle netleştirilmemiş olup her olay özelinde farklı yorumlanabilmektedir.

C.  Organik Bağın Unsurları

Organik bağın asıl olarak iki unsurun gerçekleşmesiyle oluşabileceğinden söz edilebilir. Bu unsurlardan birincisi, tüzel kişilik yapısının kasten dürüstlük kuralına aykırı olarak kullanılması (“sübjektif unsur”), ikincisi ise tüzel kişilik yapıları arasında özdeşlik bulunmasıdır (“objektif unsur”)[9].

1-   Subjektif Unsur

İstisnai olarak uygulanması gereken bir hukuki kurum olan organik bağın bir unsuru tüzel kişilik yapısının dürüstlük kuralına aykırı kullanılmasıdır[10]. Nitekim dürüstlük kuralına aykırı davranışın kasten yapılmış olması gerekir[11]. Organik bağa sahip olan iki tüzel kişiden birinin dahi kasten kötüye kullanımı sübjektif unsurun oluşması için yeterli olacaktır. Ayrıca organik bağın oluşumu, kastın hukuken yönetime yetkili olan organ tarafından değil tüzel kişiyi fiilen yönetenlerin kasti hareketi gerçekleştirmesi ile de mümkün olacaktır[12].

2-   Objektif Unsur

Organik bağın gerçekleşebilmesi için bir diğer unsur ise daha önce de ifade edildiği üzere objektif unsurdur. Bahsi geçen unsurun oluşabilmesi için tüzel kişilik yapıları arasında bir özdeşliğin varlığı aranmaktadır. Bu özdeşlik ilgili şirketlerin; bir amaç birliği doğrultusunda, aynı yöneticiler tarafından yönetilmesi, aynı çalışanlarla hizmet vermesi, faaliyetlerinin aynı olması, şirketlerde hissedarlarının aynı kişilerden veya bu kişilerin akrabalarınca oluşması hallerinde söz konusu olabilir[13]. 

Yargıtay tarafından aşağıdaki sayılan hallerden birkaçının bir arada bulunması halinde organik bağın var olduğuna dair kararlar çıktığını söylemek yanlış olmayacaktır. Ancak hemen ifade etmek gerekir ki organik bağın tespiti için sayılan sübjektif unsurlar tahdidi olmayıp her olay kendi özelinde değerlendirilerek objektif unsurun varlığı hususunda değerlendirme yapılmaktadır. 

Yargıtay’ın bazı kıstaslarını sıralayacak olursak; borçlu şirkete ait bir kısım belgelerin davalı şirketin işyerinde bulunması, borçlu şirket ile davalı şirket arasında devir ilişkisinin olması, iki şirketin aynı merkezden idare edilmesi, şirketlerin ticaret sicilinde kayıtlı adreslerinin aynı olması, iki şirketin faaliyet alanlarının ve müşteri çevrelerinin aynı olması, iki şirketin çalışanlarının önemli ölçüde aynı olması, şirket yöneticilerinin aynı olması, şirket ortaklarının aynı olması veya ortaklar arasındaki akrabalık ilişkisi, şirketler arasındaki iktisadi bütünlük bulunması, haciz mahalline gidildiğine borçlu şirket temsilcisinin haciz mahallinde görülmesi ve/veya borçlu şirketin levhasının haciz adresinin girişinde bulunması, davalı şirketlerin aynı binada faaliyet göstermesi, yemekhanesinin, servislerinin ve kullanılan telefon hattının ortak olması, davalı şirketin web sitesinde diğer ilişkili şirkete ait bilgilerin yer alması, bir şirketin kapatılarak kapanan şirkette çalışan kişilerin aynı ortaklara bağlı yeni şirkette çalıştırılması, şirketler arasında muvazaalı işlemler yapılması, hatta belirli işlemlerin aynı şekilde ve aynı usulde yapılması olarak sayabiliriz[14]

D.  Organik Bağın Yargılamadaki Uygulama Alanı

Yargıtay kararları incelendiğinde organik bağ kavramına genel olarak, alacaklının aralarında organik bağ olduğunu düşündüğü tüzel kişilere karşı alacak davası açarak mahkemeye başvurduğu hallerde veya borçlu ile aralarında organik bağ olduğunu düşündüğü diğer tüzel kişiliklere karşı icra takibi başlattığı ve organik bağı olduğu düşünülen borçlunun icra takibine itiraz etmesi halinde itirazın iptali veyahut itirazın kaldırılması davası açılması halinde dayandığı görülmektedir.

 

İşbu çalışmada asıl incelenecek olan ve organik bağa dayanılan diğer bir hukuki yol ise alacaklının asıl borçlu olan şirkete hacze gidilmiş olmasına rağmen borçluya ait mal varlığının haczi karşılamaya yetmemesi halinde alacaklının borçlu ile organik bağ içerisinde olduğunu iddia ettiği diğer bir şirketin mallarının haczi için ilgili icra müdürlüğünden talepte bulunması halinde gerçekleşir. Bu halde üçüncü şirketin itirazı üzerine açılacak olan istihkak davasında organik bağın varlığı ispat edilerek alacağın tahsili sağlanmalıdır[15]. Ancak organik bağa yalnızca bu ihtimalde dayanılmadığına, iptal davası, istirdat davası, işçilik alacakları, işe iade gibi çeşitli hallerde ve çeşitli hukuk alanlarında bu kavrama dayanılarak karar verildiğini söylememiz gerekmektedir.

II-  HACİZDE VE İSTİHKAK DAVALARINDA ORGANİK BAĞIN GÖRÜNÜMÜ

A.  İcra Hukukunda Organik Bağ

Yukarıda da belirtildiği üzere organik bağ, icranın iki farklı aşamasında görülebilecektir. Alacaklı, icra takibini başlatacağı sırada direkt olarak organik bağa sahip olduğunu düşündüğü tüzel kişiliğe karşı takip başlatabileceği gibi borçlu tüzel kişilik adına başlatılan ve kesinleşen icra takibinde borçlu ile organik bağ içerisinde olduğunu iddia ettiği diğer bir şirketin mallarının haczi için ilgili icra müdürlüğünden talepte bulunabilecektir. Bu çerçevede aralarında organik bağ bulunduğu tespit edilen tüzel kişinin malları, bir diğerinin borcu için haczedilip satılabilmektedir. Ancak bu halde üçüncü kişi ya da borçlu tarafından istihkak iddiasında bulunulması ve devamında istihkak davası açılması kuvvetle muhtemeldir.

Bu noktada hemen ifade etmek gerekir ki doktrinde farklı görüşler[16] mevcutsa da Yargıtay’a göre, icra müdürü sadece malların haczedilebilirliği bakımından takdir yetkisine sahiptir. Bunun haricinde gerek hacze gidilecek adresin gerek haczedilecek malların belirlenmesi bakımından alacaklının talebiyle bağlı olmalıdır[17].

B.  Hacizde İstihkak İddiası ve İstihkak Davası

Haciz aşamasında bazen borçluya ait bir malvarlığı üçüncü bir kişide olabileceği gibi, bazen de borçlunun elinde üçüncü bir kişiye ait malvarlığı bulunmaktadır. Hacizde istihkak iddiası, haczedilen bir mal hakkında üçüncü bir kişinin alacaklıdan daha üstün bir hakka sahip olduğu iddiasına dayanmaktadır[18].

İİK’nın “İstihkak Davalarında Mülkiyet Karinesi” başlıklı 97/a maddesi uyarınca bir taşınır malı elinde bulunduran kimse onun maliki sayılır. Borçlu ile üçüncü şahısların taşınır malı birlikte ellerinde bulundurmaları halinde dahi mal borçlu elinde addolunur. 

Görüleceği üzere icra hukuku açısından bir malın elinde bulundurulmasını malik sıfatının kazanılması açısından yeterli sayılmıştır. Ayrıca mal üçüncü bir kişi ile birlikte borçlunun elinde dahi olsa mal borçlunun elinde sayılmıştır. Böylece mülkiyet karinesinin alanını şeklen borçlu lehine, asıl olarak ise alacaklı lehine genişletmiştir[19]

1-Haczedilen Malın Borçlunun veya Borçlu ile Birlikte Üçüncü Kişinin Elinde Bulunması Halinde İstihkak Davası

Haczedilen malın borçlunun veya borçlu ile birlikte üçüncü kişinin elinde bulunması halinde borçlu veya üçüncü kişi ilgili mal üzerinde üçüncü bir kişinin alacaklıya nazaran daha üstün bir hakkı bulunduğunu iddia edebilir. Malın haczi hakkında bilgi sahibi olan borçlu veya üçüncü şahıs, öğrenme tarihinden itibaren yedi gün içinde istihkak iddiasında bulunmadığı takdirde, aynı takipte bu iddiayı ileri sürme hakkını kaybeder. Burada kanun koyucunun sürenin başlangıcını öğrenme tarihi olarak belirlediğine ayrıca dikkat etmek gerekmektedir. İİK m. 96/2 uyarınca yetkili icra dairesi, istihkak iddiasına karşı itirazları olup olmadığını bildirmek üzere alacaklı ve borçluya üç günlük süre vermelidir. Eğer ki bu süre içerisinde itiraz yapılmazsa taraflar istihkak iddiasını kabul etmiş sayılırlar.

İİK m. 97 uyarınca;

(1)  İstihkak iddiasına karşı alacaklı veya borçlu tarafından itiraz edilirse, icra memuru dosyayı hemen icra mahkemesine verir. İcra mahkemesi, dosya üzerinde veya lüzum görürse ilgilileri davet ederek mürafaa ile yapacağı inceleme neticesinde varacağı kanaate göre takibin devamına veya talikıne karar verir.

(2)   İstihkak davasının sırf satışı geri bırakmak gayesiyle kötüye kullanıldığını kabul etmek için ciddi sebepler bulunduğu takdirde icra mahkemesi takibin talikı talebini reddeder.

(3)   Takibin talikıne karar verilirse, haksız çıktığı takdirde alacaklının muhtemel zararına karşı davacıdan 36 ncı maddede gösterilen teminat alınır.

(4)  Teminatın cins ve miktarı mevcut delillerin mahiyetine göre takdir olunur.

(5)  Takibin devamına dair verilen icra mahkemesi kararı kesindir.

(6)  Üçüncü şahıs, icra mahkemesi kararının tefhim veya tebliğinden itibaren yedi gün içinde icra mahkemesinde istihkak davası açmaya mecburdur. Bu müddet zarfında dava edilmediği takdirde üçüncü şahıs alacaklıya karşı iddiasından vazgeçmiş sayılır.”

Yine İİK m. 97/a uyarınca üçüncü kişi bu halde malı ne suretle iktisap ettiğini ve borçlunun elinde bulunmasını gerektiren hukuki ve fiili sebep ve hadiseleri göstermek, bunları ispat etmekle mükellef olacaktır. Nitekim yukarıda da ifade etmiş olduğumuz üzere bu halde mülkiyet karineleri borçlu lehinedir. Bu noktada belirtilmesi gerekir ki istihkaka konu mal ile ilgili olarak borçlu ile üçüncü kişi arasındaki ilişki İİK m. 277 vd. çerçevesinde bir iptal nedeni teşkil etmekteyse istihkak davasına karşı alacaklı tarafından iptal davası da açılabilecektir. Bu iptal davası muvakkat veya kati aciz belgesi ibrazına mecbur olmaksızın açılabileceği gibi normalde Asliye Hukuk Mahkemelerinde açılabilen bu davayı alacaklı İcra Hukuk Mahkemesinde karşı dava olarak açabilmektedir[20].

Sonuç olarak istihkak davası kabul edilirse istihkak iddiası sabit olacak, takip duracak ve itirazda bulunan (borçlu ve/veya alacaklı) kötü niyetli ise aleyhinde haczedilen malın değerinin %15’inden az olmayacak şekilde tazminata hükmedilecektir. Eğer istihkak davası reddedilirse istihkak iddiası haksız çıkmış olacak, daha önce durmuşsa takip devam edecek, eğer daha önce takip durmuşsa duran takip nedeniyle istifadesi gecikmiş olan alacak miktarının %20’sinden az olmamak üzere tazminata hükmolunacaktır.

  2- Haczedilen Malın Üçüncü Kişinin Elinde Bulunması Halinde İstihkak Davası

Alacaklı, alacağını tahsil etmek için borçluya ait ancak üçüncü bir kişinin elinde bulunan bir malvarlığının haczedilmesini isteyebilir. Bu halde İİK m. 99 uyarınca icra müdürü, üçüncü kişi aleyhine icra mahkemesinde istihkak davası açması için alacaklıya yedi gün süre verir. Bu süre içinde icra mahkemesine istihkak davası açılmaz ise üçüncü kişinin iddiası kabul edilmiş sayılır. Dava açmış olsa dahi bu halde alacaklının takibe devam etmesi mümkün değildir. Alacaklının açtığı bu davada mülkiyet karinesi üçüncü kişi lehine olduğu için ispat yükü alacaklının üzerindedir[21]. Nitekim dava sonucunda malvarlığının borçluya ait olduğunun ispatlaması halinde ilgili malvarlığı üzerindeki haciz kesinleşir ve takip devam eder.

C.  İstihkak Davalarında Organik Bağın İspatı ve Unsurları

Çalışmanın geride kalan bölümlerinde istihkak davalarında mülkiyet karineleri ve mülkiyeti ya da diğer bir üstün hakkı ispat yükünün hangi hallerde hangi taraf üzerinde olacağından kısaca bahsedildi. Örnek vermek gerekirse istihkak davasında üçüncü bir şirketin istihkak iddiasına konu malların borçluya ait olmadığı iddiası karşısında alacaklı borçlu ile üçüncü kişi arasındaki organik bağı ispat ederse bu takdirde borçlu mülkiyet karinesinden etkileneceği için alacaklı karineden yararlanacak ve ispat yükü yer değiştirecektir. Nitekim bu hususa aşağıda detaylı olarak yer verilecektir.

İlk olarak ifade edelim ki, istihkak davalarında organik bağın tespiti için öncelikle alacaklıdan mal kaçırılması amaçlanmalıdır, daha sonra klasik anlamda sayılan özdeşlik hali bulunmalıdır, hukuken bir netice yaratabilmesi için bu unsurların haciz anında var olması gerekmektedir[22]. Şirketler arasında daha önceki tarihlerde organik bağ bulunmuş olsa dahi haciz esnasında bu bağ ortadan kalkmışsa artık organik bağ nedeniyle borçlu olmayan üçüncü kişinin malı hakkındaki istihkak iddiasının geçerli olması gerekir. 

Organik bağ alacaklı tarafından ispat edilmelidir[23]. Nitekim objektif unsurda sıraladığımız veya sıralamadığımız ancak mahkemelerce somut olay özelinde özdeşlik olarak nitelendirilebilecek unsurlardan birkaçının aynı anda bulunması gerekecektir.

   D.  Organik Bağın İstihkak Davası Açma Yüküne Etkisi

Takibin tarafı olmayan üçüncü kişinin elinde bulunan bir malın haczi İİK m. 99 uyarınca gerçekleştirilmesi gerekir. Ancak uygulamada, şirketler arasında organik bağ bulunduğuna dair inanç olursa, borçlu ile birlikte üçüncü kişi elinde haczedilmiş sayılacağından haciz, İİK m. 96 ve 97 hükümlerine göre gerçekleştirilecektir.

 

İcra müdürünün İİK’nın 99. maddesi yerine 97. maddesini uygulaması, dava açma yükü kural olarak kendisine düşen alacaklıyı bu yükten kurtarırken üçüncü kişiyi dava açma yükü altına sokmaktadır[24]. Bununla birlikte 24.11.2021 tarihli 7343 sayılı Kanunun 8 maddesi ile İİK’nın 97/a maddesinin birinci fıkrasına ikinci cümlesinden sonra “Bu hâlde üçüncü şahıs yedieminliği kabul ettiği takdirde bu mal muhafaza altına alınmaz. Ancak 97 nci maddenin birinci fıkrası uyarınca takibin devamına karar verilmesi hâlinde mal muhafaza altına alınabilir.” hükümleri eklenene kadar İİK m. 99’a göre üçüncü kişi rıza göstermediği takdirde muhafaza tedbiri alınamayacakken İİK m. 97’nin uygulanmasıyla istihkak iddiasına konu mal için muhafaza tedbiri alınabilmekteydi.

 

Bu noktada Yargıtay’a göre icra müdürü, işlemlerini kanuna ve hadiseye uygun yapmalı, organik bağı göz önünde bulundurmalıdır[25]. Ancak Yargıtay’ın yaklaşımı doktrinde eleştirilmektedir. Bu yaklaşıma göre, icra müdürünün görev ve yetkileri kanunlarla belirlenmiş olup yargı kararlarıyla bu görevlere yenisini eklenemeyeceği, kanunda organik bağın varlığını araştırma görevi ve yetkisinin icra müdürüne verilmediği, böyle bir yetkinin bulunduğu kabul edildiği takdirde dahi icra müdürünün haciz sırasında organik bağın unsurlarını tespit edebilmesi her durumda mümkün olmayacağı, organik bağın istihkak davalarında ispata ilişkin hususlarda alacaklıya oldukça önemli bir avantaj sağlamaktayken dava açma yükünün de aynı nedenle üçüncü kişi üzerine bırakılmasının menfaat dengesinin aşırı derecede bozacağı savunulmaktadır[26].

 

  E.  İstihkak Davalarında Organik Bağın Malın Mülkiyetini İspat Yüküne Etkisi

 

Çalışmanın üst başlıklarında istihkak davalarında mülkiyetin ispatının kimin üzerinde olduğu noktasında açıklama yapılmış olup organik bağın istihkak davalarına en önemli etkisi, İİK’nın 97/a maddesinde düzenlenen mülkiyet karinesinin temeline yaptığı etkidir. Zira bu etki ile üçüncü kişi elindeki mal, borçlu ile üçüncü kişinin birlikte elinde bulunduğu varsayımıyla haczedilmesine neden olmaktadır. Bu sebeple de ispat yükü taşıyan taraf üçüncü kişi haline gelmektedir. 

Ayrıca önemle ifade etmek gerekir ki haciz aşamasında İİK’nın 99. maddesi uygulansa dahi yargılamada organik bağın ispatı halinde malın mülkiyetinin kendisine ait olduğunu ispat etmesi gereken taraf üçüncü kişidir[27]. 

Hemen ifade etmek gerekir ki Yargıtay’a göre üçüncü kişi karinenin aksini her türlü delille ispatlayabilecek olsa dahi bu delillerin “güçlü delil” olması gerekmektedir. Güçlü delille kastedilen husus, delilin ispat kuvveti olması, sonradan temin edilmesinin mümkün olmaması ve istihkak iddiasına konu malın sahipliğine dair tartışma götürmeyecek nitelikteki deliller olarak ifade edilebilecektir. Bu kapsamda fatura, adi nitelikteki kira sözleşmesi, vergi levhası gibi sonradan düzenlenmeye elverişli olabilecek belgeler karinenin aksini ispat için yeterli görülmemektedir[28].

Bu noktada üçüncü kişi, borçlu ile arasında organik bağın bulunmadığını ispat etmek suretiyle de ispat yükünün alacaklıya geçmesini sağlayabilecektir.

                                                                                                                                     SONUÇ

Kural olarak borçlu olan tüzel kişi, kendi borcundan yine sadece kendisi, kendisini oluşturan ortaklardan ve diğer gerçek ve tüzel kişilerinden ayrı olarak tek başına sorumludur. Ancak Yargıtay kararları ile geliştirilen “organik bağ” kavramı kapsamında borçlu ile organik bağ içindeki tüzel kişileri de borcun ifasından yükümlü kılmak mümkün hale gelmektedir.

Alacaklı, kesinleşen icra takibinde borçlu ile organik bağ içerisinde olduğunu iddia ettiği diğer bir şirketin mallarının haczi için ilgili icra müdürlüğünden talepte bulunabilecektir. Bu çerçevede aralarında organik bağ bulunduğu tespit edilen tüzel kişinin malları, bir diğerinin borcu için haczedilip satılabilmektedir. Ancak bu halde üçüncü kişi ya da borçlu tarafından istihkak iddiasında bulunulması ve devamında istihkak davası açılması kuvvetle muhtemeldir. 

Bilindiği üzere takibin tarafı olmayan üçüncü kişinin elinde bulunan bir malın haczi İİK m. 99 uyarınca gerçekleştirilmesi gerekir. Ancak uygulamada, şirketler arasında organik bağ bulunduğuna dair inanç olursa, mal borçlu ile birlikte üçüncü kişi elinde haczedilmiş sayılacağından haciz İİK m. 96 ve 97 hükümlerine göre gerçekleştirilecektir. İcra müdürünün İİK’nın 99. maddesi yerine 97. maddesini uygulaması, dava açma yükü kural olarak kendisine düşen alacaklıyı bu yükten kurtarırken üçüncü kişiyi dava açma yükü altına sokacaktır.

 

Ayrıca çalışmamızda da ifade ettiğimiz üzere haciz aşamasında İİK’nın 99. maddesi uygulansa dahi yargılamada organik bağın ispatı halinde malın mülkiyetinin kendisine ait olduğunu ispat etmesi gereken taraf organik bağın bulunduğu düşünülen üçüncü kişi olacağından ispat hukuku açısından da organik bağ istihkak davalarında büyük bir öneme sahip olup, alacaklı için önemli bir kolaylık sağlamaktadır.

                                                                         KAYNAKÇA

Akıncı, Şahin : “Alacaklılardan Mal Kaçırmak İçin Kurulan Yeni Şirkete Müracaat İmkânı Bakımından; Muvazaa, Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması ile Organik Bağ Kavramlarının Elverişliliği ve Yargıtay Uygulamaları”, SÜHFD, C. XXVII, S. 3, 2019, s. 651-678.

Aksu, İrem : Hacizde İstihkak Davalarında İspat Yükü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2021.

Antalya, Gökhan : “Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması”, I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu “Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması” 02 Şubat 2008, İstanbul, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2008, s. 143-151.

Atalı, Murat, Ermenek, İbrahim, Erdoğan, Ersin : İcra ve İflas Hukuku, 3. Baskı, Ankara, Yetkin, 2020.

Karaca, Aybüke Yağcı : Bireysel İş Hukuku’nda Şirketler Topluluğu, Doktora Tezi, İstanbul, 2022

Özçelik, Volkan : İcra Müdürünün Takdir Yetkisi, Ankara, Adalet Yayınevi, 2014.

Öztek, Selçuk Memiş, Tekin : “Şirketler Hukuku ve İcra İflas Hukuku İlkeleri Karşısında Borçlu Şirketin Alacaklıların Hakim Ortağa Karşı Korunması”, I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu “Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması” 02 Şubat 2008, İstanbul, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2008, s. 195-216.

Serozan, Rona : Medeni Hukuk (Genel Bölüm/Kişiler Hukuku), 8. Bası, İstanbul, Vedat, 2018.

Uyanık, Namık Kemal : Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması ve Organik Bağ, Ankara, Seçkin Yayınları, 2019.

Yavaş, Murat : “İcra ve İflas Hukukunda Tüzel Kişiliğin Perdesinin Kaldırılması Teorisi”, Terazi Hukuk Dergisi, C.III, S. 24, 2008, s. 17-46.

Yurdakul, Berk Arda : Türk Hukukunda Organik Bağ Kavramı Ve Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması İle Karşılaştırılması, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2022. 

                                                           KISALTMALAR LİSTESİ

a.g.e.                 :Adı geçen eser

a.g.m.                :Adı geçen makale

bkz.                   :Bakınız

Bs.                     :Bası

C.                      :Cilt

c.                       :Cümle

E.                      :Esas

HD                    :Hukuk Dairesi

HGK                 :Hukuk Genel Kurulu

İİK                    :2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu

K.                      :Karar

KoopK              :1163 sayılı Kooperatifler Kanunu

m.                     :Madde

S.                      :Sayı

s.                      :Sayfa

TBK                 :6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu

TMK                :4721 sayılı Türk Medeni Kanunu

TTK                 :6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu

vd.                    :ve devam


[1] Gökhan Antalya, Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması Teorisi, I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu “Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması”, İstanbul, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2008, s. 146.

[2] Bkz. TTK m. 232, m. 317, m. 355, m. 588, KoopK m. 7.

[3] Rona Serozan, Medeni Hukuk (Genel Bölüm/Kişiler Hukuku), 8. Bası, İstanbul, Vedat, 2018, s. 494-495 ; Selçuk Öztek, Tekin Memiş, Şirketler Hukuku ve İcra İflas Hukuku İlkeleri Karşısında Borçlu Şirketin Alacaklıların Hakim Ortağa Karşı Korunması, I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu “Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması” 02 Şubat 2008, İstanbul, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2008, s. 195-216, s. 195. Ayrıca bkz. TTK m.240, m. 242, m. 329, m. 480/1, m. 573 vb.

[4] Berk Arda Yurdakul, Türk Hukukunda Organik Bağ Kavramı Ve Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması İle Karşılaştırılması, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2022, s. 1.

[5] https://sozluk.gov.tr/ (Erişim Tarihi: 14.11.23). 

[6] Aybüke Yağcı Karaca, Bireysel İş Hukuku’nda Şirketler Topluluğu, Doktora Tezi, İstanbul, 2022, s. 80-81. 

[7] Namık Kemal Uyanık, Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması ve Organik Bağ, Ankara, Seçkin Yayınları, 2019 s. 877.

[8] Yavaş’a göre “…alacaklıya zarar verici mahiyette gelişen işlemlerde aktör konumunda bulunan borçlu ve onunla işleme girişmiş olan kimse arasındaki herhangi bir bağ teşkil edebilecek unsur organik bağ olarak değerlendirilmektedir.” Bkz. Murat Yavaş, İcra ve İflas Hukukunda Tüzel Kişiliğin Perdesinin Kaldırılması Teorisi, Terazi Hukuk Dergisi, C.III, S. 24, 2008, s. 17-46, s. 33.  Ayrıca farklı bir tanım için bkz. Yargıtay 22. HD., E. 2014/24696 K. 2014/33391 T. 26.11.2014  ve Yargıtay 22. HD., E. 2012/22684 K. 2013/10887 T. 14.5.2013.

[9] İrem Aksu, Hacizde İstihkak Davalarında İspat Yükü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2021 s.206.

[10] Öztek, Memiş, a.g.e., s. 213.

[11] Aksu, a.g.e., s.206.

[12] Aksu, a.g.e., s.207.

[13] Aksu, a.g.e., s.208.

[14] İlgili kıstaslar hakkında verilen Yargıtay kararlarını incelemek için bkz. Yurdakul a.g.e., s. 12-15 ; Ayrıca bkz. Şahin Akıncı, “Alacaklılardan Mal Kaçırmak İçin Kurulan Yeni Şirkete Müracaat İmkânı Bakımından; Muvazaa, Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması ile Organik Bağ Kavramlarının Elverişliliği ve Yargıtay Uygulamaları”, SÜHFD, C. XXVII, S. 3, 2019, s. 651-678. s. 672.

[15] Yurdakul, a.g.e., s. 11-12.

[16] Volkan Özçelik, İcra Müdürünün Takdir Yetkisi, Ankara, Adalet Yayınevi, 2014, s. 320, Aksu, a.g.e., s. 145; Yargıtay HGK’nın 2017/347 esas sayılı kararında yazılan karşı oyda mülkiyet haklarına uygun bir sınır oluşturmak için icra müdürünün el koymayı ve itirazları reddetme yetkisine sahip olduğunun kabul edilmesi gerektiğini, Kanundaki uygulama hükümlerinin dengesiz, orantısız ve adaletsiz uygulanması nedeniyle insanların barış içinde yaşama hakları, gerekçesiz olarak etkilenebileceği hususu ifade edilmiştir. Bkz. Yargıtay HGK., E. 2017/347 K. 2019/837 T. 2.7.2019, http://www.lexpera.com/. 

[17]Haciz sırasında İcra ve İflas Kanunu icra memuruna maddi hukuk kurallarına göre üçüncü kişinin mülkiyet iddiasının doğru olup olmadığını araştırma ve inceleme yetkisi vermemiştir. Üçüncü kişi tarafından istihkak iddiasında bulunulması hâlinde icra memurluğunca yapılması gereken istihkak iddiasını tutanağa geçirip malın borçlu elinde mi yoksa üçüncü kişi elinde mi haczedildiği tespit edilerek, İİK'nın 97. ve 99. maddeleri uyarınca istihkak prosedürünü işletmektir. Çünkü istihkak iddiasına konu malın kime ait olduğunu inceleme ve karar verme yetkisi ve görevi icra mahkemesine verilmiştir... İcra memurunun takdir yetkisi İİK'nın 82. maddesi kapsamında malın haczi kabil olup olmadığı ile sınırlı olup, icra memurunun bunun dışında, haczi istenen menkullerin üçüncü kişiye ait olduğu gerekçesiyle haciz talebini reddetme yetkisi yoktur. İcra memurunun yetkisini aşarak haciz işlemi yapmaması bir hakkın sebepsiz yere sürüncemede bırakılması niteliğinde olup süresiz şikâyete tabidir. İcra memurluğunca yapılması gereken iş haciz işlemi yaparak, üçüncü kişinin istihkak iddiasının tutanağa geçirilip İİK'nın 97 ve 99. maddeleri uyarınca istihkak prosedürünü işletmektir. Zira malın mülkiyetinin borçluya veya üçüncü kişiye ait olduğunun tespiti yargılama gerektirir.” Yargıtay HGK., E. 2017/347 K. 2019/837 T. 2.7.2019,  http://www.lexpera.com/,  Yargıtay 12. HD., E. 2014/21822 K. 2014/28871 T. 1.12.2014, http://www.lexpera.com/.

[18] Murat Atalı, İbrahim Ermenek, Ersin Erdoğan, İcra ve İflas Hukuku, 3. Baskı, Ankara, Yetkin, 2020, s.257-258.

[19] Atalı, Ermenek, Erdoğan, a.g.e., s. 259.

[20] Atalı, Ermenek, Erdoğan, a.g.e., s. 259 vd.

[21] Atalı, Ermenek, Erdoğan, a.g.e., s. 269.

[22] Aksu, a.g.e., 230.

[23] Bkz. Yargıtay 8. HD., E. 2015/17392 K. 2018/1612 T. 5.2.2018, http://www.lexpera.com/.

[24] Aksu, a.g.e., s. 227.

[25] “Dava konusu haciz adresinin borçlu ile ilgisi bulunmamakla birlikte; üçüncü kişi ve borçlu şirketler arasında ortakları arasındaki yakın akrabalık bağı nedeni ile organik bağ bulunmaktadır. Diğer yandan üçüncü kişi mahcuzları, yine ortaklık yapısı ve aynı adreste faaliyet göstermeleri nedeni ile sıkı organik bağ içinde olan bir şirketten satın aldığını belirtmektedir. Bu koşullarda İİK'nun 97/a maddesindeki mülkiyet karinesinin borçlu, dolayısıyla alacaklı yararına olduğunun kabulü gerekir. İİK'nun 99. maddesinin sehven uygulanması ispat yükünün yer değişmesi sonucunu doğurmayacaktır.” Yargıtay 8. HD., E. 2013/23751 K. 2015/5149 T. 26.2.2015, http://www.hukukturk.com/ ; Ayrıca bkz. Yargıtay 8. HD., E. 2018/12184 K. 2020/4572 T. 7.7.2020, http://www.kazanci.com/.

[26] Aksu, a.g.e., s. 229-230.

[27] Bu koşullarda İİK’nun 97/a maddesindeki mülkiyet karinesi, borçlu dolayısıyla alacaklı yararına kabul edilmelidir. İİK’nun 99. maddesinin sehven uygulanması ispat yükünün yer değiştirmesi sonucunu doğurmayacaktır. İspat yükü altında olan ve karinenin aksini her türlü delille kanıtlama olanağına sahip olan üçüncü kişinin ticari mallarının envanter kaydının bulunmadığı bilirkişi incelemesi ile tespit edilmiş olup, sunduğu faturalarda da borcun doğumundan sonra düzenlenmiştir ve her zaman temini mümkün belgelerdendir. Davanın kabulü ile istihkak iddiasının reddi yerine oluşa ve dosya içeriğine uygun düşmeyen gerekçe ile yazılı biçimde davanın reddi ile istihkak iddiasının kabulüne karar verilmesi hatalı olmuştur. Yargıtay 8. HD., E. 2013/11299 K. 2014/12851 T. 19.06.2014 http://www.lexpera.com/; Ayrıca bkz. Aksu, a.g.e., s. 230-231.

[28] “Birleşen 2014/1205 Esas sayılı davaya konu 13.12.2012 tarihli hacizde borçlu şirket ve yetkilisi adına çok sayıda güncel evrak bulunması ve bulunan evrakların bir kısmının borçlu şirketin haciz adresinde faaliyet gösterdiğine karine teşkil eder mahiyette olması (üçüncü kişiye ait kira ödemelerinin borçlu şirket tarafından yapıldığına ilişkin çok sayıda fatura ve borçlu şirket yetkilisi ... adına basılmış ve üçüncü kişi şirket ünvanını ihtiva eden karvizitler gibi); haciz mahallinde hazır bulunan ...'nun 07/06/2012 tarihine kadar hem borçlu hem de üçüncü kişi şirketin yetkilisi olması ve davacı üçüncü kişi şirketin ortağı olması; yine hacizde hazır bulunan ...'nun ise 31.05.2012 tarihine kadar borçlu ve üçüncü kişi şirket ortağı olması ve Erhan ile Y.'in kardeş olmaları nazara alındığında, İİK'nin 97/a maddesinde öngörülen mülkiyet karinesi, borçlu dolayısıyla alacaklı yararınadır. Bu halde, yasal karinenin aksinin davacı üçüncü kişi tarafından inandırıcı ve güçlü delillerle ispat edilmesi gerekir. İspat yükü altında olan üçüncü kişi vekilinin delil olarak sunduğu vergi levhası, yazar kasa fişi ve kira sözleşmesi gibi deliller karinenin aksini kanıtlamaya elverişli değildir.” Yargıtay 8. HD., E. 2018/13813 K. 2020/2166 T. 4.3.2020, http://www.kazanci.com/.

 

TOP