İŞ KAZALARI VE HUKUKİ SONUÇLARI
*Batuhan Pakdamar
GİRİŞ
İş kazaları, hem işçilerin sağlığını hem de işverenlerin hukuki sorumluluklarını doğrudan etkileyen önemli bir konu olup çalışma yaşamında ciddi sosyal ve ekonomik sonuçlar doğurmakta; işverenler bakımından birtakım hukuki sorumlulukları ve tazminat ödeme yükümlülüklerini de gündeme getirmektedir. Bu sebepledir ki iş kazalarının önlenmesi gerek işçi gerekse işveren için zaruridir.
Bu çalışmada, iş kazası kavramı, hukuki niteliği ve işverenin sorumlulukları detaylı bir şekilde incelenmiştir. Ayrıca, iş kazalarına bağlı olarak işçilerin uğradığı zararın tazmini, mevzuatın getirdiği düzenlemeler ve iş kazalarının önlenmesi için gerekli önlemler ele alınmıştır. Bu bağlamda, iş kazalarının sosyal güvenlik sistemi, iş sağlığı ve güvenliği kuralları açısından taşıdığı önem vurgulanarak, işveren ve işçi arasındaki hukuki ilişkiler incelenmiştir.
1- İş kazası Tanımı:
İş kazası, öğretide, 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda (“5510 sayılı Kanun”, “SSGSSK”), 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda (“6331 sayılı Kanun”, “İSGK”) ve Yargıtay Kararlarında tanımlanmıştır. Öğretideki tanımlamaya göre, iş kazası; “İşçinin, işverenin hakimiyeti (otoritesi) altında bulunduğu bir sırada onun için ifa ettiği işten veya iş dolayısıyla dış bir sebeple aniden meydana gelen bir olay sonucu uğramış olduğu kazadır.”[1]
Kaza, niteliği itibariyle doktrinin tanımladığı gibi ani olarak meydana gelen bir olaydır. Doktrindeki tanımlamanın bir yönü ile önemi iş kazası ile meslek hastalığının ayırt edici unsuru, kazanın ani olarak meydana gelmesidir. Meslek hastalığı da, bir işçinin ifa ettiği iş dolayısıyla meydana gelmektedir. Aradaki fark, iş kazasının ani olarak, meslek hastalığının ise zaman içerisinde ortaya çıkmış olmasıdır. Aniden meydana gelen olay kavramı da öğretideki kimi görüşlere göre dar yorumlanmamalıdır. “Başlangıcı ve sonu sabit olan tek ve bir defalık oluş” ani bir olaydır.[2]
Sosyal Güvenlik Hukuku açısından iş kazası kavramı ile bireysel İş Hukuku ve Borçlar Hukuku açısından iş kazası veya kaza kavramları birbirinden farklıdır. Bu tanımlamalar, iş kazasının tabi olacağı farklı kanun hükümlerinin uygulanması açısından önem arz eder.
Borçlar hukuku anlamında kaza, önceden kestirilemeyen, dış etki ile aniden meydana gelen, istenmeyen bir olaydır. Kaza kavramı, iş kazası kavramına göre daha geniş bir anlam ifade eder. Her kaza mutlaka iş kazası değildir. Genel hukuk ilkelerine göre, bir olayın iş kazası sayılabilmesi için kaza ile işçinin yaptığı iş arasında illiyet bağı bulunması şarttır. Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerine göre, “olay, hayat deneyimlerine ve olayın akışına göre diğer bir olayı meydana getirmeye elverişli ise” illiyet bağı gerçekleşmiştir. Burada, ilk olay kaza ve ikinci olay ise gerçekleşen bedeni veya ruhi zarardır.
Ayrıca işçi karşılaştığı kaza sebebiyle hemen ya da daha sonradan, bedensel ya da ruhsal bir zarara uğramışsa kaza, iş kazası olarak kabul edilir. Meydana gelen zararın en azından sosyal sigorta yardımlarının Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından ödenmesini gerektirecek derecede olması gerekir. Bunların dışında olan her türlü yaralanma, sakatlanma, yanık, kırık, körlük ve sağırlık gibi dış organlarda oluşan arızalar, iç kanama, beyin sarsıntısı gibi iç organlarda oluşan bedensel arızalar iş kazası sayılır. Olay sonucu sigortalının ölmesi, sigortalının başına gelen kaza sonucunda ruhsal bir arızaya uğraması da iş kazasıdır.[3]
Son olarak uluslararası örgütlerdeki tanımlamaları değinmekte de fayda vardır. WHO’ya göre iş kazası, önceden planlanmamış genellikle yaralanmalara makinelerin araç ve gereçlerin zarar görmesine ya da üretimin bir süre için durmasına sebep olan olaylardır. ILO’ya göre iş kazası, işte veya işin yapımı sırasında meydana gelen, ölüm, yaralanma gibi durumlarla sonuçlanan olaylardır.[4]
1.1- 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa Göre İş Kazası:
01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanun’un 13. maddesine göre; iş kazası kısaca, Kanunda açıklanan hal ve durumlarda meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen özre uğratan olaydır.
Mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun (“506 sayılı Kanun”) tanımlaması ile sonradan yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanun’un tanımlaması arasında “arıza” yerine aynı anlama gelen “özür” kelimesinin kullanılması dışında anlam bakımından bir fark yoktur.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 13. maddesine göre bir olayın iş kazası sayılması için;
a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
b) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle,
c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
d) Emziren kadın sigortalının, çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,
e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında
meydana gelmesi gerekir.[5]
Her iki Kanunda da benzer şekilde yer aldığı gibi, “sigortalının işyerinde bulunduğu sırada” meydana gelen ve sigortalıyı bedence veya ruhça özre uğratan her olay iş kazasıdır. Olayın işyerinde, dolayısıyla işçinin işverenin otoritesi altında bulunduğu sırada meydana gelmesi yeterlidir. İşyeri ile ilgisi bulunmayan 3. kişilerin kasti veya taksirli eylemi gibi, yıldırım düşmesi, deprem gibi doğa olaylarının neden olduğu kaza da iş kazasıdır.
Ayrıca bir kazanın iş kazası olarak nitelendirilebilmesi için, kazaya uğrayan kişinin Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’na göre sigortalı sayılması gerekmektedir. Buna ek olarak da sigortalı kişinin uğradığı ruhsal veya bedensel zararın, iş kazası sonucunda ortaya çıkması, özetle sigortalının uğradığı kaza olayı ile yaşadığı zarar arasında bir illiyet bağının kurulabilmesi gerekir.
Kısaca, iş kazasının başlıca dört unsuru olup bunlar kazalının sigortalı sayılması, 5510 sayılı Kanun’un 13. maddesindeki haller kapsamında kazanın meydana gelmesi, zarar ile zarar ve kaza arasında uygun illiyet bağı bulunmasıdır.
1.2- İşyeri Kapsamı:
5510 sayılı Kanun’un 13. maddesinin a bendinde yer alan “Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada” meydana gelen iş kazaları, en yaygın iş kazası hallerinden olduğundan işyeri kavramı bu noktada önem arz etmektedir.
İşyerinin kapsamı, 5510 sayılı Kanun’un 11. maddesinde ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesinde açıklanmış olup İş Kanunu’nun 2. maddesine göre, “işveren tarafından mal veya hizmet üretmek amacıyla maddi olan ve olmayan unsurlar ile işçinin birlikte örgütlendiği birime işyeri denir. İşverenin işyerinde ürettiği mal veya hizmet ile nitelik yönünden bağlılığı bulunan ve aynı yönetim altında örgütlenen yerler (işyerine bağlı yerler) ile dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden ve mesleki eğitim ve avlu gibi diğer eklentiler ve araçlar da işyerinden sayılır. İşyeri, işyerine bağlı yerler, eklentiler ve araçlar ile oluşturulan iş organizasyonu kapsamında bir bütündür.” Eklenti niteliğindeki yerlerin işin görülmesi ile dolaylı da olsa bir ilgisinin bulunması gerekir.[6]
1.2.1- İşyeri Dışında, Asıl İşin Yapılmadığı Sürelerde Meydana Gelen Kazalar:
Sigortalı bir işçinin, işveren tarafından işyerinden farklı bir yere görev için gönderildiği durumlarda, işçinin görev süresi dahilinde olduğu ancak asıl işini o anda aktif bir şekilde yapmadığı zamanlarda yaşanan olaylar da iş kazası olarak kabul edilebilir. Meydana gelen kazanın işverenin sigortalıya vermiş olduğu görevle ilgili olup olmadığı, görevin yapılması için geçen süre içinde meydana gelip gelmediğinin tespitine bağlıdır. Örneğin, görev amacıyla bir yere gönderilen sigortalının, tamamen iş dışında kişisel eğlence veya gezinti için bulunduğu bir yerde kaza geçirmesi iş kazası sayılmayacaktır.
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi'nin 2015/10005 E., 2015/704 K. sayılı kararında, işveren tarafından görevle başka bir yere gönderilen sigortalının, görev dışında tamamen kişisel bir eğlence için bulunduğu yerde geçirdiği kazanın iş kazası sayılmayacağına hükmedilmiştir.
Bu karara göre, Sigortalı, işveren tarafından geçici görevle başka bir şehre gönderilmiş ve görevini tamamladıktan sonra, tamamen kişisel bir eğlence amacıyla gece geç saatlerde bir eğlence mekanına gitmiştir. Bu mekanda meydana gelen bir olay sonucunda yaralanmıştır. Yargıtay, sigortalının bu kişisel faaliyeti sırasında meydana gelen kazanın, işverenin verdiği işle veya görevin ifasıyla ilgili olmadığına ve bu nedenle 5510 sayılı Kanun'un 13. maddesinin (c) bendi kapsamında iş kazası sayılmayacağına karar vermiştir.
Bu karar, sigortalının işveren tarafından görevlendirildiği süre zarfında, tamamen kişisel ve işle ilgisi olmayan faaliyetleri sırasında meydana gelen kazaların iş kazası sayılmayacağını göstermektedir. Dolayısıyla, işverenin sorumluluğu, sigortalının görevle ilgili faaliyetleriyle sınırlıdır.[7]
1.2.2- İşverence İşyerine Getirilip Götürülme Esnasında Kazaya Uğraması:
5510 sayılı Kanun madde 13’e göre, çalışanların işveren tarafından sağlanan bir araçla işe gidiş ve dönüşleri sırasında meydana gelen kazalar iş kazası olarak kabul edilmektedir. Bu kapsama, işverenin tahsis ettiği araçla yapılan toplu veya bireysel ulaşım sırasında yaşanan kazalar dahildir.
2- İlliyet Bağı:
Kaza olayı ile sigortalının uğradığı zarar arasında illiyet bağı olması yani kaza olayı ile zarar arasında neden sonuç ilişkisinin olması; olayların zararlı bir sonucu meydana getirmeye elverişli ya da böyle bir sonucun oluşmasını kolaylaştıran bir nedeninin olması gereklidir. Örneğin sigortalının iş kazası sonucunda yaralanıp hastanede tedavi gördükten sonra memleketine giderken trafik kazası geçirmesi sonucunda ölmesi iş kazası sayılmaz.
2.1- İş Kazasında İlliyet Bağının Ortadan Kalkması:
Bazı durumlarda illiyet bağı ortadan kalkar. Bunlar, mücbir sebep, zarar görenin ağır kusuru ve üçüncü kişinin ağır kusurudur. Mücbir sebep, sorumlunun faaliyet ve işletmesi dışında oluşan sözleşmeden doğmuş olan borcun ihlâl edilmesine kesin olarak ve kaçınılmaz bir şekilde sebep olan, tahmin edilmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olay olarak tanımlanır. İşveren, mücbir sebebin var olduğunu ispat ederse sorumluluktan kurtulur. İlliyet bağını kesen ikinci sebep, zarar gören kimsenin ağır kusurudur. İşçinin ağır kusurlu davranışı eğer illiyet bağını keserse zarar veren işveren sorumluluktan kurtulur.[8]
3- İş Kazalarını Önleme Yükümlülüğü:
İşyerlerinde, iş kazaları için güvenlik tedbirleri alınmamışsa, mesleki riskler çalışanları tehdit ediyorsa, çalışanların maddi ve manevi varlıklarını geliştirmeleri imkânsızdır. İşçilerin iş güvenliği hakkı talep etmeleri sosyal devlet anlayışından kaynaklanır. İş güvenliği hakkı, insanların yaşama ve beden bütünlüğü hakkının güvence altına alınmasıdır. Anayasa madde 56’ya göre, devlet herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığını sürdürmesini sağlamakla yükümlüdür. İnsanlar en temel sağlık şartlarından bile yoksun bulunuyor ise ve hastalık ve kazalardan kurtulamıyorlarsa, yaşam hakkından söz edilmesi mümkün değildir.[9] Önemle vurgulamak gerekir ki iş kazalarının önlenmesi sadece işveren ya da işçilerin görevi değildir. Aynı zamanda devletin de bu konularda düzenleme yapma, zararın giderilmesine sosyal sigortalar yolu ile yardımcı olma görevi vardır. Ödeme ve sorumlulukla ilgili çeşitli yasal düzenlemeler yapma ile ilgili birçok yükümlülükleri bulunmaktadır. Çalışan kişilerin korunması, gerekli önlemlerin alınması, sağlık hizmetlerinin yerine getirilmesi, gelir güvencesinin sağlanması ve toplumsal risklerin önlenmesi devletin yükümlülüklerindendir. [10]
3.1- İş Kazalarının Önlenmesinde İşverenin Sorumlulukları:
İşverenin temel sorumluluğu, çalışanlarının sağlık ve güvenliğini sağlamak için gerekli tüm tedbirleri almak, bu tedbirlerin uygulanmasını sağlamak ve denetlemektir. Bu yükümlülükler, önlemlerin alınmasıyla başlar; bu önlemlerin uygulanması, denetimi, değişen koşullara uyarlanması ve etkili bir işyeri organizasyonunun oluşturulmasıyla devam eder. Çoğu yükümlülük, tüm işverenler için ayrım yapılmaksızın düzenlenmişken, bazı yükümlülükler çalışan sayısı veya işyerinin tehlike sınıfına göre farklılık gösterebilmektedir.
İşverenler, işyerinde iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin etkin bir şekilde yürütülmesi için iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi görevlendirmekle yükümlüdür. Bu hizmetlerin amacı, çalışanların bireysel ve toplu olarak sağlık ve güvenliklerinin korunmasını sağlamak, aynı zamanda geliştirici uygulamaları en üst seviyeye çıkarmaktır. İş sağlığı ve güvenliğinde temel hedef, çalışanların sağlığını ve güvenliğini yalnızca korumak değil, bu durumu sürekli geliştirecek bir seviyede sürdürmektir.
İşçiyi gözetme borcu, işverenin hizmet sözleşmesinden kaynaklanan asli yükümlülüklerindendir. İşçi, işverenin belirlediği yer ve koşullarda çalışmak durumundadır. İşveren ise, çalıştırdığı işçinin bedensel ve ruhsal sağlığını korumak adına uygun iş koşullarını sağlamakla yükümlüdür. İşçinin güvenliği için alınması gereken tedbirler, işverenin gözetim borcunun önemli bir parçasını oluşturur.
Ancak, işverenin gerekli önlemleri almış olması, bu önlemlerin çalışanlar tarafından eksiksiz uygulandığını garanti etmez. Genellikle, işverenlerin yalnızca gerekli ekipman ve araçları temin etmesinin iş kazalarını önlemede yeterli olmadığı görülmektedir. İş kazaları nedeniyle açılan tazminat davalarında, işverenler genellikle çalışanlara eğitim verdiklerini ve gerekli araçları sağladıklarını savunmaktadır. Ancak, işverenlerin sorumluluğu, bu tedbirlerin işyerinde etkin bir şekilde uygulandığını düzenli olarak denetlemeyi de kapsamaktadır.
3.1.1- Risk Değerlendirmesi ve Gerekli Araçların Temini:
Risk değerlendirmesi, işyerinde sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamı oluşturmak için yapılan çalışmalardır. Tehlike kaynakları ortadan kaldırılamıyorsa, bu kaynakların oluşturduğu riskler analiz edilmeli, gerekli düzeltici önlemler alınarak riskler en aza indirilmelidir.
İşveren, risk değerlendirmesi sonucunda alınacak tedbirleri ve kullanılacak koruyucu donanımları belirlemekle yükümlüdür. Çalışma ortamındaki risklerin tespitine yönelik kontrol ve incelemeler yapılmasını sağlamak da işverenin sorumlulukları arasındadır.[11]
İşverenler, iş sağlığı ve güvenliğini sağlamak için gerekli araç ve gereçleri eksiksiz temin etmek, çalışanlar ise bu tedbirlere uymak zorundadır.[12]
3.1.2- Sağlık Gözetimi Yükümlülüğü:
İşverenin iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini alma yükümlülüğü, hem işçiyi gözetme borcu çerçevesinde özel hukuktan hem de iş güvenliği kurallarından doğan kamu hukuku gerekliliklerinden kaynaklanmaktadır.[13] Bu yükümlülük, çalışan sayısı veya işyerinin tehlike sınıfı fark etmeksizin tüm işverenlerin, çalışanlarının sağlık muayenelerini düzenli olarak yaptırmasını kapsar.
3.1.3- Çalışanların Eğitimi ve Sürece Katılımlarının Sağlanması:
İşverenlerin, çalışan sayısı veya yapılan işin niteliğine bakılmaksızın tüm çalışanlarına iş sağlığı ve güvenliği eğitimi verme, onları bilgilendirme ve çalışanların görüşlerini alarak iş sağlığı ve güvenliği süreçlerine katılımlarını sağlama yükümlülüğü de bulunmaktadır. Bu eğitimler, çalışanlarda güvenlik bilincini ve önleme kültürünü geliştirerek sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamı oluşturmak için büyük önem taşımaktadır.
Eğitimlerin temel amacı, çalışanların mesleki risklere karşı bilinçlenmesini sağlamak ve alınması gereken önlemleri hakkında bilgilendirmektir. Bu süreçte işçiler, güvenilir alışkanlıklar geliştirme ve doğru çalışma yöntemlerini benimseme konusunda teşvik edilir. İşverenler, eğitimlerle çalışanların öğrenmeye motive olmalarını sağlamalı ve iş kazalarına karşı daha bilinçli bir tutum geliştirmelerine destek olmalıdır.
4- İş Kazalarında Hukuki Sorumluluk:
İş kazalarının önlenmesi amacıyla işyerlerinde çeşitli önlemler alınmakta ve işyerleri teftiş ve denetime tabi tutulmaktadır. İdari para cezaları, faaliyet durdurma veya kapatma gibi yaptırımlar da bu önlemler arasındadır. Ancak, iş kazası meydana geldikten sonra işverenler, işveren vekilleri ve hatta iş güvenliği uzmanları ve işyeri hekimleri cezai ve hukuki sorumluluklarla karşı karşıya kalabilmektedir.
İşveren ve işveren vekilleri, hapis veya para cezaları ile cezalandırılabilir. Buna ek olarak, iş güvenliği uzmanları ve işyeri hekimleri de mesleki ihmalleri nedeniyle yaptırımlarla karşılaşabilir. İş kazalarının önlenmesi ve meydana geldiğinde hukuki süreçlerin etkin bir şekilde işletilmesi, çalışanların haklarının korunması açısından kritik öneme sahiptir.
4.1- İş Kazalarında İşverenin Hukuki Sorumluluğunun Niteliği:
İş kazalarında işverenin hukuki sorumluluğu çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir. İşverenin kusuru bulunmuyorsa, kaçınılmazlık ilkesi yani kusursuz sorumluluk söz konusu olmaktadır. Ancak işverenin kusuru varsa, kusur sorumluluğu veya haksız fiil sorumluluğu devreye girer. İş akdi nedeniyle ise işverenin akdi sorumluluğu gündeme gelir. İşverenin sorumlu tutulabilmesi için bir zararın gerçekleşmiş ve bu zararın işverenin icrai ya da ihmali bir eylemi sonucu oluşmuş olması gerekir.
İş kazalarını önleme yükümlülüğünde ihmali bulunan işverenler, zarar henüz ortaya çıkmasa bile idari para cezası gibi yaptırımlarla karşılaşabilir. Zarar ihtimali gerçekleşirse işveren hem iş güvenliği mevzuatına aykırı davranmaktan hem de taksirle yaralama veya taksirle ölüme neden olmaktan sorumlu olabilmektedir.
İş güvenliği önlemlerini almayan işverenler, Türk Borçlar Kanunu madde 417 gereğince işverenlerin hukuki sorumluluğu kapsamında, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu madde 25 ve 26 ile Türk Ceza Kanunu madde 85 ve 89 kapsamında hukuki, idari ve cezai yaptırımlarla karşı karşıya kalır.
4.2- İş Kazalarında Kusur Sorumluluğu ve Tazminat:
İş kazasında işverenin kusuru, işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı hareket edip etmediğiyle belirlenir. İşverenler, işçilerin karşılaşabileceği mesleki risklere karşı tedbirler almalı, çalışanlarını bu konuda bilgilendirmeli ve gerekli eğitimleri vermelidir. İşverenin, iş akdindeki yükümlülükleri yerine getirmemesi durumunda, kusurlu kabul edilir. Türk Borçlar Kanunu'na göre işveren, hizmet akdinden doğan sorumluluğunu yerine getirmediğinde sorumlu olur ve iş sözleşmesine aykırı davranışların yol açtığı zararı tazmin etmekle yükümlüdür.[14] İşverenin iş güvenliği mevzuatına uymaması, cezai yaptırım uygulanmasını gerektirir. Bu yaptırımlar, işverenin koruma, gözetme ve denetim yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle uygulanır. İşveren, yönetim hakkını kullanırken hem kendisi hem de çalışanlarının ilgili mevzuata uymasını sağlamak zorundadır.
İşverenin alması gereken tedbirlerin alınmaması durumunda, zarar ile tedbirsizlik arasında ilişki kurulup kusur oranı belirlenir.[15] Mevzuatta kusur oranlarının kesin bir belirlemesi yoktur; SGK’nın denetim ve incelemeye yetkili memurları da hazırladıkları raporlarda kusur oranlarını kanaatlerine göre belirler.[16]
Tazminat miktarını etkileyen en önemli faktör, tarafların kusuru yani kazadaki etkilerinin ne ölçüde olduğudur. İş kazasında kusur, işçilerin ya da işverenin kazanın oluşmasındaki sorumluluğunu ortaya koyar. İşverenin etkisi, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almadığı durumlarla ilişkilidir; işveren, çalışma ortamını hazırlayarak kazanın oluşmasına ya da engellenmesine neden olur. İşçinin kusuru ise, güvenli çalışma ortamının şartlarına uymaması ve işverenden alınan güvenlik talimatlarına riayet etmemesinden kaynaklanır.
İşçiler, uğradıkları zararların tazmini için haksız fiil sorumluluğuna dayanarak işverene dava açabilirler. Ancak bu durumda, işverenin kusurlu olduğunu ispatlama yükümlülüğü işçiye aittir. Buna karşılık, sözleşmeden doğan sorumluluklarda işverenin kusurlu olduğu karine olarak kabul edilir. İşveren, bu sorumluluktan kurtulmak için kusursuz olduğunu kanıtlamak zorundadır.[17]
4.3- Kaçınılmazlık İlkesi ve Kusursuz Sorumluluk:
Kaçınılmazlık, olayın meydana geldiği tarihte geçerli olan teknik ve bilimsel standartlara uygun şekilde gerekli tüm önlemlerin alınmasına rağmen iş kazasının oluştuğu durumları ifade eder. Ancak, işveren bu önlemleri tam anlamıyla almamışsa, kaçınılmazlık ilkesinden yararlanması mümkün değildir.[18]
Kaçınılmazlık ilkesi, kusursuz sorumluluk çerçevesinde ele alınabilir. Bu ilke, iş kazasının tüm gerekli önlemler alınmasına rağmen meydana gelmesi durumunda işverenin kusuruna bakılmaksızın sorumluluğunu düzenler. Ancak bu ilke, aynı zamanda işverenin sorumluluğunu sınırlandırabilecek bir unsurdur.
Yargıtay kararları, kaçınılmazlık ilkesinin uygulanmasında işverenin sorumluluğunun belirlenmesinde farklı oranlar kullanıldığını göstermektedir.
Örneğin, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi'nin 10.04.2017 tarihli kararında, iş kazasının %100 oranında kaçınılmaz olduğu tespit edilmiş ve nimet-külfet dengesi gözetilerek kaçınılmazlığın %60'ı işverene yüklenmiştir. [19]
Benzer şekilde, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 04.07.2018 tarihli kararında, iş kazasının tamamen kaçınılmazlıktan kaynaklandığı durumlarda, işverenin sorumluluğunun belirlenmesinde kaçınılmazlık ilkesinin dikkate alınması gerektiği vurgulanmıştır.[20]
Bu ilkenin uygulanabilmesi için hem işçinin hem de işverenin olayda kusursuz olması gerekir. Eğer iş kazası, zararın ortaya çıkmasına neden olan tehlikelerle işverenin bağlantısını ortaya koyuyorsa veya işverenin ihmali söz konusuysa kaçınılmazlık ilkesi devreye giremez.[21]
SONUÇ
İşverenler, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak ve bunların uygulanmasını sağlamakla yükümlüdür. Bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesi durumunda hukuki sorumlulukların doğması kaçınılmazdır. İş kazalarının önlenmesi için işverenlerin mevzuata uygun davranması ve risk değerlendirmelerini etkili şekilde yapması gerekmektedir. Buna ek olarak iş kazalarından sonra sorumluların tespit edilmesi ve kusur oranlarının belirlenmesi en önemli hususlardan biridir. Bu süreçte bilirkişilerin uzmanlığı ve tarafsızlığı, adil kararların alınmasında önemli rol oynamaktadır. Hukuki süreçlerin etkin bir şekilde işletilmesi, işçi ve işveren haklarının korunmasını sağlayacaktır.
İşverenlerin tazminat yükümlülüklerini azaltmak için iş sağlığı ve güvenliği yatırımlarına öncelik vermesi daha yerinde ve ekonomik olacaktır. Önlem almanın maliyeti, olası bir kazanın ardından doğacak hukuki ve ekonomik sonuçlardan daha düşüktür. Bu kazaların önlenmesi için alınacak tedbirler, hem çalışan sağlığını korumak hem de işverenleri hukuki ve ekonomik yüklerden kurtarmak adına büyük bir önem arz etmektedir. İşverenlerin, iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına uygun davranarak gerekli tüm önlemleri alıp süreçleri etkili şekilde yönetmesi, iş kazalarının azaltılmasında hayati bir rol oynayacaktır.
Bu çalışmamızda, iş kazası kavramı ve iş kazalarının hukuki niteliği, öğretideki tanımlamalar ve mevzuat düzenlemeleri çerçevesinde incelenmiştir. İş kazalarının, iş sağlığı ve güvenliği açısından önemi vurgulanmış; kazanın meydana geldiği şartlar ve hukuki sorumluluk unsurları ele alınmıştır. İş kazalarının niteliği, illiyet bağı, kusur ve kaçınılmazlık ilkeleri temel alınarak açıklanmış; işveren ve işçilerin sorumlulukları detaylandırılmıştır. Çalışmada, iş kazalarından doğan hukuki sorumluluk türleri, tazminat yükümlülükleri ve mevzuatta yer alan düzenlemeler çerçevesinde değerlendirilmiştir. Son olarak, iş kazalarının sosyal, ekonomik ve hukuki etkileri ile bunların işçi, işveren ve toplumsal açıdan sonuçları tartışılmıştır.
KAYNAKÇA
Balcı, M. (2018). İş Kazası veya Meslek Hastalığından Doğan Maddi ve Manevi Tazminat Davaları Uygulaması. Yetkin Yayınları. (3. Baskı). Ankara.
Baloğlu, C. (2014) İşverenlerin İş Kazalarından Doğan Hukuki Sorumluluğu, Kamu İş C 13, S 3/2014, Ankara.
Başboğa Şahbaz, Z. (2010) İşverenin İş Kazası ve Meslek Hastalığından Doğan Hukuki Sorumluluğu İle Maddi Zararın Hesabına İlişkin Esaslar, Beta Yayınları, İstanbul.
Çolak, B. (2011) İşyerinde Geçirilen Kalp Krizi Olayı İş Kazası mıdır, Türk Tabipler Birliği Mesleki sağlık ve güvenlik dergisi, Nisan Mayıs Haziran, İstanbul.
Dikmen, B., Demir, A. (2010) İşle İlgili Ödenen Tazminatların Vergi Kanunları Karşısındaki Durumu, Vergi Dünyası Dergisi, Sayı 347, Temmuz 2010, İstanbul.
Gerek, M, Baybora, D, Kocabaş, F, (2013) İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku, Anadolu Üniversitesi Web Offset Tesisleri, Eskişehir.
İnce, E, Gökmoğol, R. (2011) İş Sağlığı ve Güvenliğinin Hukuksal ve Örgütsel Boyutları, İstanbul.
İncirlioğlu, L. (2007) İş Sağlığı ve Güvenliğinde İşçi ve İşverenin Hukuki ve Cezai Sorumlulukları, Legal Hukuk Kitapları Serisi, Edirne.
Kaya, T. (2012) Sosyal Güvenlik Kurumunca İş Kazalarının Soruşturulması ve Kusur Oranı Tespiti Nasıl Yapılıyor, Lebib Yalkın Mevzuat Dergisi, Sayı 108, Aralık, İstanbul.
Kılkış, İ, (2014) İş Sağlığı ve Güvenliği, Dora Basım Yayın Dağıtım, Bursa.
Kılıçoğlu, M, (2008) Tazminat Esasları ve Hesap Yöntemleri 2 Baskı, Turhan Kitapevi, Ankara
Mertcan Yalçın: Türkiye’de İş Kazaları ve Meslek Hastalıklarının Hukuki Sonuçları, Yüksek Lisans Tezi, 2024
Remzi Aydın: İş Kazalarının Hukuki Sonuçlarının Değerlendirilmesi, Yüksek Lisans Tezi, 2015
Sadık Akın: İş Kazalarında Cezai ve Hukuki Sorumluluk, Yüksek Lisans Tezi, 2014
Şakar, M., Yiğit Şakar, A. (2010) İşçiye Ödenecek Tazminatlar - İş Hukuku SGK Hukuku, Vergi Hukuku Açısından, 2010 , Yaklaşım Yayıncılık, İstanbul.
Yiğit, A, (2013) İş Güvenliği, Dora Basım Yayın Dağıtım, Bursa.
[1] Balcı, M. (2018). İş Kazası veya Meslek Hastalığından Doğan Maddi ve Manevi Tazminat Davaları Uygulaması. Yetkin Yayınları. (3. Baskı). Ankara. s.110
[2] Balcı, M. (2018). İş Kazası veya Meslek Hastalığından Doğan Maddi ve Manevi Tazminat Davaları Uygulaması. Yetkin Yayınları. (3. Baskı). Ankara. s.111
[3] Çolak, B. (2011) İşyerinde Geçirilen Kalp Krizi Olayı İş Kazası mıdır, Türk Tabipler Birliği Mesleki sağlık ve güvenlik dergisi, Nisan Mayıs Haziran, İstanbul. s. 256-257
[4] Kılkış, İ, (2014) İş Sağlığı ve Güvenliği, Dora Basım Yayın Dağıtım, Bursa. s.10
[5] Balcı, M. (2018). İş Kazası veya Meslek Hastalığından Doğan Maddi ve Manevi Tazminat Davaları Uygulaması. Yetkin Yayınları. (3. Baskı). Ankara. s.112
[6] Başboğa Şahbaz, Z. (2010) İşverenin İş Kazası ve Meslek Hastalığından Doğan Hukuki Sorumluluğu İle Maddi Zararın Hesabına İlişkin Esaslar, Beta Yayınları, İstanbul.
[7] Yargıtay 10. Hukuk Dairesi., 2015/10005 E., 2015/704 K.
[8] Gerek, M, Baybora, D, Kocabaş, F, (2013) İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku, Anadolu Üniversitesi Web Offset Tesisleri, Eskişehir. s.75
[9] Gerek, M, Baybora, D, Kocabaş, F, (2013) İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku, Anadolu Üniversitesi Web Offset Tesisleri, Eskişehir. s.67
[10] İnce, E, Gökmoğol, R. (2011) İş Sağlığı ve Güvenliğinin Hukuksal ve Örgütsel Boyutları, İstanbul. s.112
[11] Demircioğlu, A. M. (2013) Ulusal ve Uluslararası Hukukta İş Güvenliği Uzmanlığı, Beta Basım, İstanbul. s.129
[12] Şakar, M., Yiğit Şakar, A. (2010) İşçiye Ödenecek Tazminatlar - İş Hukuku SGK Hukuku, Vergi Hukuku Açısından, 2010 , Yaklaşım Yayıncılık, İstanbul. s.237
[13] Kılkış, İ, (2014) İş Sağlığı ve Güvenliği, Dora Basım Yayın Dağıtım, Bursa. s.84
[14] İncirlioğlu, L. (2007) İş Sağlığı ve Güvenliğinde İşçi ve İşverenin Hukuki ve Cezai Sorumlulukları, Legal Hukuk Kitapları Serisi, Edirne. s.67
[15] Kaya, T. (2012) Sosyal Güvenlik Kurumunca İş Kazalarının Soruşturulması ve Kusur Oranı Tespiti Nasıl Yapılıyor, Lebib Yalkın Mevzuat Dergisi, Sayı 108, Aralık, İstanbul. s.342
[16] İncirlioğlu, L. (2007) İş Sağlığı ve Güvenliğinde İşçi ve İşverenin Hukuki ve Cezai Sorumlulukları, Legal Hukuk Kitapları Serisi, Edirne. s.66
[17] Oral, A.İ., Piyal, B, Akın, L, Kaplan Seylen, E. T., Gerek, N. (2012) İş Sağlığı ve Güvenliği, Anadolu Üniversitesi Web Ofset Tesisleri, Eskişehir. s.102
[18] Olgaç, C., Bulut, M. (2012) Sosyal Güvenlik Uygulamaları İşveren Rehberi, Matsa Basımevi Tisk Yayın No 327, Ankara s.116
[19] Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, E. 2016/115 K. 2017/2948 T. 10.4.2017
[20] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 04.07.2018 tarihli ve 2018/6 E., 2018/1322 K. sayılı kararı
[21] Başboğa Şahbaz, Z. (2010) İşverenin İş Kazası ve Meslek Hastalığından Doğan Hukuki Sorumluluğu İle Maddi Zararın Hesabına İlişkin Esaslar, Beta Yayınları, İstanbul. s.91