TİCARİ SATIM SÖZLEŞMELERİNDE SATICININ AYIPTAN DOĞAN SORUMLULUĞU
*Öyküm KORUCA
GİRİŞ
Satış sözleşmesine konu olan malın ayıplı olmasından doğan sorumluluk ve bu kapsamda ayıplı mala karşı alıcının sahip olduğu seçimlik haklara ilişkin düzenlemeler, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda (“TBK”) yer almaktadır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (“TTK”) TBK'ya atıf yapılmak suretiyle, tacirler arasındaki satış ve mal değişimlerine ilişkin sözleşmelere, TTK’da yer alan özel hükümler saklı kalmak kaydıyla TBK'nın satış sözleşmesi ile mal değişim sözleşmelerine ilişkin hükümlerinin uygulanacağı düzenlenmiştir. TTK'da düzenleme bulunmayan konular bakımından ise TBK hükümleri uygulanacaktır.
Bu noktada belirtmek isteriz ki, TBK hükümleri genel düzenleme niteliğinde olup özel düzenleme niteliğinde olan TTK hükümleri yalnızca “ticari satımlarda”[1] uygulama alanı bulmaktadır.
Çalışmamız kapsamında ayıplı malın tanımına yer verilecek, akabinde ayıp türleri açıklanacak, ayıptan doğan sorumluluğun şartlarının neler olduğu belirtilecek ve alıcının ayıplı mala ilişkin seçimlik haklarından söz edilecektir. Çalışmamızın son kısmında ayıptan doğan sorumlulukta zamanaşımından bahsedilecektir.
1. AYIPLI MAL KAVRAMI VE KAPSAMI
TBK’nın Ayıptan Sorumluluğu düzenleyen 219. maddesinin 1. fıkrası şöyledir: “…Satıcı, alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur...”
Kanun metninden anlaşıldığı üzere ayıp kavramı çeşitli yönlerden ayrıma tabi tutulmaktadır.[2]
1.1 Ayıp Türleri
Satılan malda ortaya çıkan ayıp, çeşitli ayrımlara tabi tutulmaktadır. Bu kapsamda TBK’nın 219. maddesinin 1. Fıkrası, “Maddi – hukuki – ekonomik ayıp” ayrımını esas almaktadır. Bununla birlikte “Aşikar - açık - gizli ayıp” şeklindeki ayrım ise satıcının sorumluluğunun tespiti ve alıcının yerine getirmesi gereken külfetlerin belirlenmesi bakımından önem arz etmektedir.
1.1.1 Maddi – Hukuki – Ekonomik Ayıp Ayrımı
Maddi ayıp[3], malın kendisinde olması beklenen olağan vasıfları haiz olmaması, fiziki yönden kusurlu bulunması olarak tanımlanabilmektedir. Satın alınmış olan bir gömleğin düğmelerinden birinin eksik olması, maddi ayıba örnek teşkil etmektedir.
Hukuki ayıp, malın maddi ayıplı olmamasına karşın maldan yararlanmayı engelleyen veya kısıtlayan bir hukuki sınırlamanın bulunması halinde söz konusu olmaktadır. Satılan malın hacizli olması veya başkasına ait fikri ve sınai hakkı ihlal etmesi, hukuki ayıplara örnek gösterilebilmektedir.
Ekonomik ayıp ise maldan elde edilmesi umulan ekonomik getirinin eksik olarak elde edilmesi veya hiç elde edilmemesi halinde ortaya çıkmaktadır. Bir otomobilin vaat edilenden çok daha fazla yakıt harcaması ekonomik ayıp olarak kabul edilmektedir.
1.1.2 Aşikar - Açık - Gizli Ayıp Ayrımı
Aşikâr ayıp; herhangi bir gözden geçirmeye ve muayeneye gerek olmaksızın fark edilebilen ayıptır.
Açık ayıp; satılan malda alıcının ilk muayene ve gözden geçirmesi akabinde fark edilebilen, gözle görülebilen ve bu sebeple de aşikar olmayan ayıp olarak ifade edilmektedir.
Gizli ayıp; olağan bir muayene ve gözden geçirme ile fark edilemeyen, zaman içerisinde kullanıma bağlı olarak anlaşılabilen ayıp olarak ifade edilmektedir.
Bu noktada esaslı ayıp – esaslı olmayan ayıp ayrımına da değinilmesi gerekmektedir.
TBK’nın 219. maddesi uyarınca, satıcının bildirdiği nitelikleri taşımayan yahut malın nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıplar satıcının sorumluluğunu gündeme getirmekte ve esaslı ayıp kabul edilmekte; bunların dışında kalan ayıplar ise esaslı olmayan ayıp adı altında bir araya gelmektedir. Bu kapsamda, adi ve ticari satışlar yönünden sorumluluğun yalnızca “esaslı” ve “aşikar olmayan” ayıp hallerinde doğacağını ve bununla birlikte esaslı ve aşikar olmayan ayıpların da kendi içerisinde “açık” veya “gizli” ayıp olarak nitelendirilebileceğini söylemek doğru olacaktır.
Eski kanun döneminde ayıplı maldan söz edilebilmesi için, sözleşmeye konu malda bulunduğu belirtilen vasıfların bulunmaması veya alıcının menfaatini ortadan kaldıran yahut önemli ölçüde azaltan ayıpların mevcut olması gerektiği kabul edilmekte; bu nedenle malın miktarındaki eksiklik ayıp olarak nitelendirilmemekteydi. Bu hallerde, satıcının ayıp hükümlerine göre değil, TBK’nın 112. Maddesi uyarınca borca aykırılıktan bahisle eksik ifa dolayısıyla sorumluluğu gündeme gelmekteydi. Mevcut durumda ise miktardaki eksiklik malın kullanılabilirliğini etkiliyorsa bu durum “Niteliği etkileyen nicelik”[4] olarak değerlendirilmekte ve bunun da ayıp kavramı içinde yer alacağı Kanun’da düzenlenmektedir.
Aliud ifa halinde ise satıcının ayıptan doğan sorumluluğuna ilişkin hükümlere gidilip gidilemeyeceği noktasında görüş birliği bulunmamaktadır. Aliud ifada sözleşmede kararlaştırılandan başka bir şeyin teslim edilmesi söz konusu olup bu halde satıcının edimini ifa etmediği kabul edilirse genel hükümler kapsamında sözleşmeye aykırılık gündeme gelecek ve meselenin bu hükümlere göre çözümlenmesi gerekecektir. Aliud ifanın geçerli bir ifa olarak kabul edilmesi varsayımında ise konu ayıplı ifa hükümleri çerçevesinde incelenecektir.[5]
2. AYIPLI MALDAN SORUMLULUĞUN ŞARTLARI
Satıcının ayıptan dolayı sorumluluğunun gündeme gelebilmesi için öncelikle, satılanı teslim ve mülkiyeti geçirme borcunu yerine getirmesi gerekmektedir. Satıcının sorumluluğunun doğmasında malda bulunan ayıpların kendisi tarafından bilinmesi aranmamaktadır. Satıcı, bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumlu olmaktadır. Nitekim satıcının ayıba karşı tekeffül sorumluluğu kusurdan bağımsız yasal bir sebep sorumluluğu[6] olarak düzenlenmiştir.
Bilindiği üzere satıcı, malı aralarında akdedilen satış sözleşmesine uygun olarak alıcıya teslim etmekle yükümlüdür ve bu kapsamda satıcının ayıp nedeniyle sorumluluğunun doğabilmesi için öncelikle malın ayıplı olması şartının gerçekleşmesi gerekmektedir. TBK’nın 219. maddesinde de ifade edildiği üzere, satıcının herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması, satılanın nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıplarının bulunması bu kapsamda satıcının sorumluluğunu gündeme getirmektedir.
Bu noktada satıcının herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması kapsamında “nitelik vaadi”[7] kavramına da değinilmesi gerekmektedir. Şöyle ki, satıcının, sözleşmeye konu malda belirli niteliklerin var olduğunu ya da olmadığını taahhüt etmesi veya bunları alıcıya bildirmesi nitelik vaadi olarak ifade edilmektedir. Satıcının vaat ettiği bu nitelikler sözleşme içeriğine dahil olduğundan, söz konusu vaatler alıcının sözleşmeyi kurma iradesine etkili olmuşsa ancak mevzubahis vaatler gerçekleşmemişse satıcının ayıptan dolayı sorumluluğu gündeme gelmektedir.
Satıcının ayıplı maldan sorumlu tutulabilmesi için mevcut olması gereken bir diğer koşul ise, alıcının sözleşmenin kurulduğu anda malın ayıplı olduğunu bilmemesi yahut bilmesinin gerekmemesi halidir. Şöyle ki, alıcının malın ayıplı olduğunu bilmesinin gerekmesi kavramı özellikle aleni sicillere ilişkin kayıtlar bakımından önem arz etmektedir. Örneğin, tapu kütüğündeki kayıtlar aleni olduğundan alıcının burada yer alan kayıtları bilmesi kendisinden beklenebilecek; böylelikle üzerinde ipotek ya da haciz olan bir taşınmazı satın alan alıcı sonradan ayıp iddiasını ileri süremeyecektir.
Sözleşme kurulduğu esnada satın alınan malda aşikar ayıbın bulunması satıcının sorumluluğunu her durumda ortadan kaldırmamaktadır. Zira mesafeli satışlarda, alıcının sözleşmenin kurulduğu esnada maldaki ayıbı bilmesi kendisinden beklenemeyecektir. Bu nedenle satın alınan maldaki ayıbın aşikar olması her durumda alıcının ayıbı bildiği şeklinde yorumlanamayacaktır.
Ayıptan dolayı sorumluluğun gündeme gelebilmesi için, bahse konu ayıbın alıcıya teslimden önce malda halihazırda mevcut olması gerekmektedir. Dolayısıyla alıcıya teslimden sonra oluşan ayıplardan satıcının sorumlu tutulması mümkün değildir.
Bu noktada, ayıbın alıcıya teslimden sonra oluşması halinde satıcının sorumlu olmadığının; maldaki ayıbın gizli bir ayıp olması ve malda teslimden önce zaten var olan bu gizli ayıbın teslimden sonra ortaya çıkmasının satıcının sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağının altını önemle çizmek gerekir. Kural olarak malın alıcıya tesliminden önce ayıplı olduğunun ispat yükü alıcının üzerinde bulunmaktadır.
Satıcının sorumluluğunun doğmasında sorumluluğun taraflarca yapılan bir sözleşme ile kaldırılmamış yahut sınırlandırılmamış olması da şarttır. Ancak satıcının satılanı ayıplı olarak devretmekte ağır kusurlu olduğu hallerde, satıcının ayıptan sorumluluğunu kaldıran veya sınırlayan her anlaşma kesin olarak hükümsüz olacaktır.
Nihayetinde satıcının ayıptan doğan sorumluluğuna gidilebilmesi için alıcının, kanunun kendisine yüklediği külfetleri yerine getirmiş olması gerekmekte; bu külfetleri yerine getirmediği takdirde ayıbı kabul etmiş sayılmaktadır. Ancak TBK’nın 225. maddesinde yer alan düzenleme uyarınca ağır kusurlu olan satıcının, satılandaki ayıbın kendisine süresinde bildirilmemiş olduğunu ileri sürmesinin ve sorumluluktan kurtulmasının önüne geçilmiştir.
3. AYIPLI MAL KAPSAMINDA ALICININ SAHİP OLDUĞU SEÇİMLİK HAK VE YETKİLER
Alıcının ayıplı mala karşı sahip olduğu seçimlik hakların hukuki niteliği bakımından eskiden bunların birer “yenilik doğuran hak”[8] olduğu görüşü öğretide hakimken; artık sözleşmeden dönme ve bedelde indirim hakkı yenilik doğuran hak; onarım ve ayıpsız bir benzeriyle değişim hakkı ise aynen ifa talebi olarak kabul görmektedir. Belirtmek gerekir ki sözleşmeden dönme ve bedelde indirim hakkında, sözleşmede tarafların üzerinde anlaştığı hususlarda değişiklik yapılmasından bahisle bunların yenilik doğuran hak niteliğinde olduğu kabul edilmektedir. Bilindiği üzere yenilik doğuran haklar nitelikleri gereği bir kez kullanılmakla sona ermektedir.
Kural olarak, alıcı hangi seçimlik hakkını kullanacağını belirlemekte serbest olmakla birlikte her halükarda bir serbestiden bahsetmek mümkün değildir. Öyle ki, alıcının seçimlik haklarından birini kullanırken, hakkaniyete uygun ve kendisi açısından faydalı olan hakkı tercih etmesi gerekmektedir. Yine, TBK uyarınca dönme hakkının kullanılması hâlinde, durum bunu haklı göstermiyorsa hâkimin, satılanın onarılmasına veya satış bedelinin indirilmesine karar verebilmesi mümkün olduğu gibi; satıcı da malı ayıpsız bir benzeri ile hemen değiştirerek ve alıcının uğradığı zararı gidererek alıcının seçimlik haklarını kullanmasının önüne geçebilmektedir. Bunun yanı sıra TBK, satılanın değerindeki eksikliğin satış bedeline çok yakın olması halinde, alıcının ancak sözleşmeden dönme yahut malın ayıpsız benzeriyle değişim hakkını kullanabileceğini düzenlemiştir.
Bununla birlikte alıcının seçimlik haklarını kullanmasının dava açmasına tabi olmadığının da ifadesi gerekmektedir.[9]
Bu kapsamda alıcının sahip olduğu seçimlik haklar;
· Sözleşmeden dönme,
· Ayıp oranında bedel indirimi,
· Ücretsiz onarım veya
· Ayıpsız benzeri ile değişim olarak ifade edilmektedir.
Söz konusu seçimlik hakların yanı sıra alıcının maddi ve/veya manevi bir zarara uğramış olduğu varsayımında ise bu seçimlik haklardan ayrı olarak veya bu haklar ile birlikte ayrıca tazminat talep edilebileceğinin de ifadesi gerekmektedir. Tazminat talebi seçimlik haklardan biri olmadığından her seçimlik hakla birlikte tazminat talep edilebilmektedir. Yahut alıcının seçimlik haklarından hiçbirini kullanmaksızın yalnızca tazminat istemesinin önünde de herhangi bir engel mevcut değildir.
3.1 Sözleşmeden Dönme
Alıcının sözleşmeden dönme hakkını seçtiği durumlarda, ödemiş olduğu bedelin tümünün derhâl alıcıya iade edilmesi gerekmektedir.
TBK uyarınca dönme hakkı yönünden ayıbın niteliğine dikkat edilmesi gerekmektedir. Şu halde, dürüstlük kuralı uyarınca seçimlik hakların ayıbın önem derecesine göre kullanılması gerektiği ve ayıbın önemsiz olması halinde alıcının dönme hakkını kullanamayacağı kabul edilmektedir.[10]
Dönme hakkının hukuki niteliği konusunda öğretide görüş birliği bulunmamaktadır. [11]
• Klasik görüş uyarınca: Dönme hakkının kullanılması ile birlikte borçlandırıcı işlem baştan itibaren hükümsüz olmakta ve sebepsiz zenginleşme hükümleri doğrultusunda edimlerin iadesi gerekmektedir. Bu görüşte dönme hakkının kullanılması bir yıllık zamanaşımına tabi olmaktadır.
• Ayni dönme görüşü uyarınca: Dönme hakkının kullanılması ile hem borçlandırıcı işlem hem de tasarruf işlemi hükümsüz hale gelmektedir. Bu noktada yerine getirilmiş edimlerin iadesi istihkak davası üzerinden talep edilmekte ve dolayısıyla zamanaşımı da on yıllık süreye tabi olmaktadır.
• Yasal borç ilişkisi görüşü uyarınca: Dönme hakkı, bir borç ilişkisini kanundan doğan ve kendine özgü bir sona erdirme hali olarak kabul edilmektedir. Klasik görüşten farklı olarak zamanaşımının on yıllık süreye tabi olması bu görüşün özelliklerindendir.
•Yeni dönme görüşü uyarınca: Sözleşme sona ermemekte, aksine tasfiye haline girmektedir. Bu görüş doğrultusunda bu defa tarafların iade edimiyle yükümlü oldukları ve zamanaşımı süresinin on yıl olduğu kabul edilmektedir.
Dönme hakkının kullanılması durumunda malın satıcıya iadesine kadar geçecek olan süreçte malın kullanılmış olmasından dolayı satılanın ondan elde edilen yararlarla birlikte iadesi gündeme gelmektedir. Ancak bu halde dahi alıcının maldan elde etmeyi ihmal ettiği yararları ödemesi kendisinden beklenmemektedir.
Bunun yanı sıra satıcının da alıcıya satış bedelini faiziyle birlikte ödemesi ve alıcının ayıplı maldan doğan zararlarını gidermesi gerekmektedir.
3.2 Ayıp Oranında Bedel İndirimi
Dönme hakkında olduğu gibi, alıcının ayıp oranında bedelden indirim hakkını seçtiği durumlarda da bedelden yapılan indirim tutarının derhal alıcıya iade edilmesi gerekmektedir.
Ancak yapılacak olan indirimin satış bedeline çok yakın tutarda olduğu hallerde, artık bu hakkın kullanılmasın hakkın kötüye kullanımı teşkil edeceği ve satıcı aleyhine orantısız bir durum meydana getireceği, bu sebeple de burada dönme yahut ayıpsız misliyle değişim hakkının kullanılması gerektiği düzenlenmiştir.
Yapılacak olan indirimin hesaplanmasında öğretide üç ayrı yöntem geliştirilmiştir.[12]
• Farkı dikkate alan metot uyarınca: Malın ayıpsız bedeli ile malın ayıplı bedeli arasındaki fark indirim tutarını vermektedir.
• Tazminat metodu uyarınca: Kararlaştırılan bedel ile malın ayıplı objektif değeri arasındaki fark indirilecek değeri teşkil etmektedir.
•Nispi metot uyarınca: Malın ayıplı değerinin ayıpsız değerine oranının sözleşmede kararlaştırılan bedelle çarpımı arasındaki fark (ayıplı/ayıpsız x sözleşme bedeli ) indirim tutarını vermektedir.
Yargıtay’ın içtihatları nispi metot çerçevesinde şekillenmiştir.[13]
3.3 Ücretsiz Onarım
TBK’da her ne kadar onarım ibaresi tercih edilmişse de bunun giderim olarak yorumlanması gerekmektedir. Nitekim maldaki ayıp maddi ayıp olabileceği gibi hukuki yahut ekonomik ayıp da olabilmektedir ve bu tip ayıpların da giderilmesi bu seçimlik hak kapsamında istenebilmektedir.
3.4 Ayıpsız Benzeri İle Değişim
TBK’da “benzeri” ibaresinin tercih edilmiş olması alıcı açısından daha lehe bir düzenleme getirmektedir. Öyle ki, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da aynı seçimlik hak için “misli” ibaresi kullanılmış olmasına rağmen, Tüketici Hukuku çerçevesinde de bu ibarenin “benzeri” olarak yorumlanması tüketici lehine yorum prensibi doğrultusunda daha yerinde olmaktadır.
4. ALICININ AYIPTAN SORUMLULUK HÜKÜMLERİNE BAŞVURABİLMEK İÇİN YERİNE GETİRMESİ GEREKEN KÜLFETLER VE AYIBA İLİŞKİN İSPAT YÜKÜ
Ayıplı ifa halinde satıcının sorumluluğuna başvurabilmek için alıcının birtakım külfetleri yerine getirmesi zorunluluğu bulunmaktadır. Bunlar TBK’nın 223. maddesinde “gözden geçirme” ve “bildirim” külfeti olarak yer almaktadır. Hukuki niteliği tartışmalı olmakla birlikte bu külfetlerin amacı sözleşmeyi ifa ettiği düşüncesinde olan satıcıyı, alıcı tarafından ayıplı maldan dolayı belirsiz süre sorumlu tutulma riskine karşı korumaktır.[14]
TBK hükümleri ticari satımlar yönünden genel hüküm niteliğini haiz olarak uygulanmakla birlikte, alıcının yerine getirmesi gereken külfetler hususunda TTK’da özel bir düzenleme yer almaktadır. TTK m.23/c hükmü uyarınca teslim sırasında açıkça belli olan ayıplar için alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmeli; açıkça belli olmayan ayıplarda ise alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemeli veya incelettirmeli ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbar etmelidir. Diğer durumlarda, TBK’nın 223 üncü maddesinin ikinci fıkrasının uygulanacağı düzenlenmiştir.
Bu noktada Kanunlarda yer alan düzenlemelerin farklılık arz ettiğinin ifadesi gerekmektedir. Alıcının muayene ve ihbar külfeti bakımından TTK’da TBK’ya nazaran çok daha kısa süreler öngörülmekle birlikte aynı hususta TBK’da “gözden geçirme ve bildirim” ifadeleri tercih edilmişken; TTK’da “inceleme ve ihbar” ibarelerine yer verilmiştir.
TTK uyarınca malı incelemek için alıcıya verilen süre sekiz gün olarak belirlenmiş olmakla birlikte incelemenin ardından ayıp ihbarının da bu sekiz günlük süre içerisinde yapılmasının zorunlu olup olmadığı noktasında kanunda bir açıklık bulunmamaktadır. Öğretide bazı yazarlarca sekiz günlük sürenin hem inceleme hem de ihbar süresi olduğu savunulmakla birlikte, muayene süresine ilaveten ikinci bir sekiz günlük sürenin olduğunu savunan yazarlar da mevcuttur.[15]
TBK’da ayıp bildiriminin şekline ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.[16] Bununla birlikte TTK’nın 18/III hükmünde aranan şekil şartının tacirler arasındaki satım sözleşmelerinde uygulanıp uygulanmayacağı hususu tartışmalıdır. Buna göre hakim görüş uyarınca tacirler arasındaki ayıp ihbarlarının da herhangi bir şekle tabi olmadığı savunulsa da ayıp ihbarıyla birlikte alıcının dönme hakkını kullanacağı hallerde dönmeye ilişkin beyanı bakımından TTK. m. 18/III deki şekle uyması gerektiği ifade edilmektedir.[17]
Kanun tarafından öngörülen muayene ve ihbar sürelerine ilişkin düzenlemelerin emredici değil yedek hukuk kuralı niteliğinde olduğu, bu sebeple taraflarca farklı sürelerin kararlaştırılmasına cevaz verildiğinin de belirtilmesinde fayda bulunmaktadır. [18]
Niteliği gereği alıcının bildirmesi gereken ihbar satıcıya ulaşması gereken tek taraflı bir düşünce açıklamasıdır. Malda bulunan ayıbın genel ifadelerle belirtilmesi yeterli olmayıp ayıbın satılanda ne şekilde bulunduğunun somutlaştırılması gerekmektedir.
5. AYIPTAN DOĞAN SORUMLULUKTA ZAMANAŞIMI
Zamanaşımı hususu TBK’nın 231. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, satıcı daha uzun bir süre için üstlenmiş olmadıkça, satıcının ayıptan doğan sorumluluğu, satılandaki ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa dahi, satılanın alıcıya devrinden başlayarak iki yıllık zamanaşımına tabi olacak, satıcının ağır kusuru halinde ise bu iki yıllık zamanaşımı süresi uygulanmayacaktır.
Belirtmekte fayda vardır ki, alıcı satılanın kendisine devrinden başlayarak iki yıl içinde ayıp bildiriminde bulunmuşsa, bundan doğan def’i hakkı, kanunda belirlenen iki yıllık zamanaşımı süresinin geçmiş olmasıyla ortadan kalkmayacaktır.
Kanun koyucu zamanaşımına ilişkin kanun hükmünü emredici olarak kaleme almamıştır. Bu kapsamda kanunda öngörülen sürelerin altında bir zamanaşımı süresi belirlemek de mümkündür.[19]
Ancak önemle belirtmek gerekir ki ayıp, ağır kusur ile gizlenmişse kanunda yer alan zamanaşımı hükümleri uygulanma alanı bulmamaktadır. Yine, alıcı lehine yorum çerçevesinde düşünülebilecek bu hükmün, satıcının sınırsız bir süre ile ayıptan doğan sorumluluğa karşı tehdit altında bulunması karşısında hakkaniyete uygunluğu da tartışılabilecektir. [20]
Bu gibi hallerde satıcının ayıptan doğan sorumluluğunun TBK’nın 146. maddesinde düzenlenen on yıllık genel zamanaşımına tabi olacağı düşünülebilecektir.
SONUÇ
Taraflar arasında akdedilen satış sözleşmesi kapsamında sözleşme konusu malın ayıplı olması halinde satıcının ayıptan doğan sorumluluğu gündeme gelmektedir. Satıcının ayıptan doğan sorumluluğu TBK’nın 219-231. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Satıcının maldaki ayıp nedeniyle sorumluluğunun doğması için birtakım şartların bir araya gelmesi aranmakla birlikte sorumluluğun doğumu için satıcının kusurlu olması aranmamaktadır. TTK’nın 23. maddesindeki düzenleme nedeniyle ticari nitelikteki satış sözleşmeleri bakımından da TBK hükümleri uygulama alanı bulmakla birlikte aynı maddenin c bendi doğrultusunda ayıptan doğan sorumluluğa ilişkin alıcının inceleme ve ihbar yükümlülükleri TBK düzenlemesinden ayrılmaktadır.
Çalışmamızda genel hatlarıyla ayıbın tanımı ve türlerinden bahsedildikten sonra satıcının sorumluluğunu doğuran şartlar sayılmıştır. Ardından alıcının ayıba karşı sahip olduğu seçimlik haklar ile bu hakların kullanılabilmesi için yine alıcı tarafından yerine getirilmesi gereken birtakım külfetlere yer verilmiştir. Çalışmamızın genelinde TBK ve TTK arasındaki ayrıma dikkat çekilmiş ve açıkladığımız hususlar çerçevesinde Yargıtay’ın görüşlerine değinilmiştir. Çalışmamızın nihai sonucunda, satıcının ayıptan doğan sorumluluğunun tabi olduğu zamanaşımı sürelerinden bahsedilmiştir.
KAYNAKÇA
Arıkan, Mustafa : Ticari Satım Sözleşmelerinde Satıcının Ayıba Karşı Tekeffül Borcu Ve Bu Bağlamda 6102 Sayılı TTK. M. 18 /III Hükmünün Değerlendirilmesi, s.12-14.
Ayan, Muhammed
Furkan : Hukuki Ayıp, Hüküm ve Sonuçları, s.8.
Ayhan, Hilal Lale : Birleşmiş Milletler Viyana Satım Sözleşmesi’ne Göre Uluslararası Satım Sözleşmelerinde Satıcının Ayıba Karşı Tekeffül Borcu, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XV, Y. 2011, Sa. 2, s.9.
Bilici Kal, Ceylan : Eser Sözleşmelerinde Ayıplı İfa Nedeniyle Sözleşmeden Dönme, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2019, s.37.
Çelik, Ömer Faruk : Türk Borçlar Hukuku Bakımından Taşınır Satışında Alıcının Ücretsiz Onarım (Ayıbın Giderilmesini) İsteme Hakkı, On İki Levha Yayıncılık, 2019,s.97.
Doğan, Hande : Viyana Satım Sözleşmesi Ve Türk Borçlar Kanunu Kapsamında Satıcının Ayıptan Doğan Sorumluluğu Ve Özellikle Viyana Satım Sözleşmesi’ne Göre Alıcının Tazminat Talep Etme Hakkı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2017, s.20.
Genç, Ali Ahmet : Satıcının Ayıptan Doğan Sorumluluğunda Alıcının Dönme Hakkının Sınırları (TBK-TKHK-CISG), On İki Levha Yayıncılık, 2020, s.55.
Helvacı, Serap
Altıner Yolcu,
Fatma Zeynep : 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un İspat Yüküne İlişkin Getirdiği Düzenleme, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi • Cilt 24, Sayı 2, Aralık 2018, s.805.
Kanışlı, Erhan : İsviçre-Türk Borçlar Hukukuna Göre Sözleşmenin Kurulmasında Yanılma, On İki Levha Yayıncılık, 2018, s.432.
Kapancı, Kadir Berk : Satış Hukukunda Ayıptan Doğan Sorumluluk ve Sözleşmesel Garanti Taahhütleri, On İki Levha Yayıncılık, 2012, s.57.
Öztaş, İlker : Türk Borçlar Kanunu Kapsamında Taşınır Satışında Alıcının Ayıplı Satılanın Değiştirilmesini Talep Hakkı, s.334-336.
Tamer, Hüseyin : Ticari Satımlar ve Hukuki Sonuçları, s.18.
Yavuz, Cevdet : Meslekten Satıcının Ayıptan Sorumluluğu, İstanbul Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 6 (2), Güz 2019, s.109.
Yıldız, Kübra : Satış Sözleşmesinde Ayıp Bildirimi, İstanbul, 2019, s.128.
Zengin, Özküçükparlak,
Burcu : Alacaklı Temerrüdü ve Satım Sözleşmesi Açısından Sonuçları, On İki Levha Yayıncılık, 2021, s. 428.
İnternet Kaynakları : www.mevzuat.gov.tr
www.lexpera.com.tr
[1] Hüseyin TAMER, Ticari Satımlar ve Hukuki Sonuçları, s.18; “TTK 23 düzenlemesi ışığında, tacirler arasında gerçekleştirilecek olan ve aynı zamanda her iki tarafın da ticari işletmesini ilgilendiren satım sözleşmeleri yapma faaliyetlerini ticari bir satım işlemi olarak tanımlamak mümkündür.”
[2] Muhammed Furkan AYAN, Hukuki Ayıp, Hüküm ve Sonuçları, s.8; “TBK 219. m. “maddi, hukuki ve ekonomik” olmak üzere 3 ayıp türünden bahsetmiştir. Viyana Satım Sözleşmesi’nde ise tarafların belirli hususların ayıp olarak kabulü üzerine anlaşmış olup olmamasına göre “subjektif ve objektif” olmak üzere iki farklı ayıp türüne yer verilmiştir.”
[3] Ömer Faruk ÇELİK, Türk Borçlar Hukuku Bakımından Taşınır Satışında Alıcının Ücretsiz Onarım (Ayıbın Giderilmesini) İsteme Hakkı, On İki Levha Yayıncılık, 2019, s.97; “Maddi ayıbın, satılanın fiziksel ve yapısal özelliklerinde meydana gelen ayıp olduğu daha önce belirtilmişti. Maddi ayıpların onarılması mümkündür. Esasen onarım denince akla öncelikle gelen ayıp türü de maddi ayıptır. Ancak burada bir açıklama yapmak gerekir. Maddi ayıpların onarıma konu olması, her maddi ayıbın onarılabileceği anlamına gelmez. Dolayısıyla, her somut vakıada onarımın mümkün olup olmayacağı araştırılmalıdır. Cep telefonunun mikrofonundaki arıza, saat piminin kopması, bilgisayar fanının bozulması, elbisenin lekeli olması, araç klimasının çalışmaması gibi ayıplar, onarılması mümkün maddi ayıplara örnek gösterilebilir. Ancak bu ayıplar, somut vakıanın özelikleri dikkate alındığında onarılamaz nitelikte de olabilir. Elbisenin lekesi, özel bir leke çıkarıcı ile gidilebiliyorsa, bu ayıp giderilebilir. Ancak her türlü çabaya rağmen o leke çıkmıyorsa artık onarımı objektif olarak mümkün olmayan bir ayıptan bahsetmiş oluruz.”
[4] Hande DOĞAN, Viyana Satım Sözleşmesi Ve Türk Borçlar Kanunu Kapsamında Satıcının Ayıptan Doğan Sorumluluğu Ve Özellikle Viyana Satım Sözleşmesi’ne Göre Alıcının Tazminat Talep Etme Hakkı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2017, s.20; “Ayıp, kural olarak satılan şeyin niceliği ile değil, niteliği ile ilgili bir kavramdır. Ancak miktar eksikliği, satılan şeyin niteliğini veya alıcının kullanım amacını etkiliyorsa bu nicelikteki eksiklik de ayıp sayılır. Örneğin, el dokuması halılarda düğüm sayısı nicelik olmakla birlikte, TBK m. 219/I anlamında halının niteliğini etkilemektedir.”
[5] Hilal Lale AYHAN, Birleşmiş Milletler Viyana Satım Sözleşmesi’ne Göre Uluslararası Satım Sözleşmelerinde Satıcının Ayıba Karşı Tekeffül Borcu, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XV, Y. 2011, Sa. 2, s.9.
[6] Yrd. Doç. Dr. Mustafa ARIKAN, Ticari Satım Sözleşmelerinde Satıcının Ayıba Karşı Tekeffül Borcu Ve Bu Bağlamda 6102 Sayılı TTK. M. 18 /III Hükmünün Değerlendirilmesi, s.12.
[7] Erhan KANIŞLI, İsviçre-Türk Borçlar Hukukuna Göre Sözleşmenin Kurulmasında Yanılma, On İki Levha Yayıncılık, 2018, s.432.
[8] İlker ÖZTAŞ, Türk Borçlar Kanunu Kapsamında Taşınır Satışında Alıcının Ayıplı Satılanın Değiştirilmesini Talep Hakkı, s. 335-336; “Yenilik doğuran haklar kullanılmalarıyla birlikte tükendiklerinden, alıcı bu haklardan birini kullandıktan sonra, kural olarak tek başına hukuki sonucu değiştiremez ve diğer seçimlik haklarından birini devreye sokamaz. Satılanın ayıpsız benzeriyle değiştirilmesi veya onarılması talebi ise aynen ifa talebinin ayıplı ifa sonrasında devamı olarak yorumlanmalıdır. Zira satıcı sözleşme ile edimini gereği gibi ifa etme yükümlülüğü üstlenmiştir. Buna göre, sözleşmeden dönme ve satış bedelinin indirilmesini talep etme hakları yenilik doğuran haklardır.”
[9] İlker ÖZTAŞ, a.e. s.334.
[10] Ali Ahmet GENÇ, Satıcının Ayıptan Doğan Sorumluluğunda Alıcının Dönme Hakkının Sınırları (TBK-TKHK-CISG), On İki Levha Yayıncılık, 2020, s.55; “Bir başka görüş satıcının ayıptan sorumluluğu için ayıbın önemli olmasının gerekmediğini, ancak önemsiz ayıplarda dönme hakkını kullanmanın MK m. 2 çerçevesinde hakkın kötüye kullanımı teşkil edeceğini ifade etmektedir. Aslında burada dönme hakkına başvuramama doğrudan MK m. 2’den değil, TBK m. 227/IV’ten kaynaklanacaktır. TBK hükmünün kaynağında da dürüstlük kuralı yatmaktadır.”
[11] Burcu ZENGİN ÖZKÜÇÜKPARLAK, Alacaklı Temerrüdü ve Satım Sözleşmesi Açısından Sonuçları, On İki Levha Yayıncılık, 2021, s. 428.
[12] Kadir Berk KAPANCI, Satış Hukukunda Ayıptan Doğan Sorumluluk ve Sözleşmesel Garanti Taahhütleri, On İki Levha Yayıncılık, 2012, s.57.
[13] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/603 E., 2018/414 K. Sayılı, 28.02.2018 Tarihli Kararı.
[14] Serap HELVACI, Fatma Zeynep ALTINER YOLCU, 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un İspat Yüküne İlişkin Getirdiği Düzenleme, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi • Cilt 24, Sayı 2, Aralık 2018, ISSN 2146-0590, ss. 804-822., s.805.
[15] Yrd. Doç. Dr. Mustafa ARIKAN, Ticari Satım Sözleşmelerinde Satıcının Ayıba Karşı Tekeffül Borcu Ve Bu Bağlamda 6102 Sayılı TTK. M. 18 /III Hükmünün Değerlendirilmesi, s.13.
[16] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2024/2049 E., 2024/5691 K. sayılı ve 9.7.2024 Tarihli İlamı, “… ayıp ihbarı şekle tabi olmayıp içeriği itibariyle karşı tarafın ayıptan haberdar olmasını sağlayan her tür ve şekildeki ihbarın ayıp ihbarı olarak kabulü mümkündür.”
[17] Yrd. Doç. Dr. Mustafa ARIKAN, a.g.e., s.14.
[18] Ceylan BİLİCİ KAL, Eser Sözleşmelerinde Ayıplı İfa Nedeniyle Sözleşmeden Dönme, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2019, s.37.
[19] Kübra YILDIZ, Satış Sözleşmesinde Ayıp Bildirimi, İstanbul, 2019, s.128; “Bununla beraber, zamanaşımına dair TBK m. 231/1’deki “Satıcı daha uzun bir süre için üstlenmiş olmadıkça (…)” ifadesinden yola çıkarak, taraflarca zamanaşımı süresinin yalnızca uzatılabileceği sonucuna varmak doğru değildir. Tarafların zamanaşımı süresini kısaltabilmeleri de mümkündür, ancak zamanaşımı süresinin kısaltıldığı sonucuna sadece bunun açık bir şekilde kararlaştırıldığı durumlarda varılmalıdır.”
[20] Cevdet YAVUZ, Meslekten Satıcının Ayıptan Sorumluluğu, İstanbul Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 6 (2), Güz 2019, s.109; “Ayıplı mal teslimi olgusu üzerinden özel olarak yapılandırılan ayıptan sorumluluk düzeni, sözleşme adaletini sağlayabilecek enstrümanlarla donatılmıştır. Satıcı ve alıcı arasında çatışan menfaatler dengesi nimete göre külfet prensibine duyarlı kalınarak biçimlendirilmiştir. Satıcının ağır kusuruna böylesi sonuçlar bağlanması, esasen satıcıların ağır kusurlu davranışlarının gerçekleşmesini önlemeye dönüktür.”