03.07.2024

Hazırlayanlar: Sema Çelebi, Oğuz Çerçi, Ramazan Yıldırım

 

Alacaklının temerrüdü, Türk Borçlar Kanunu'nun ["Kanun"] 106.-111. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Borçlunun borçlanmış olduğu edimi gereği gibi yerine getirebilmesi, genellikle alacaklının ifayı kabul etmesine veya ifa fiiline katılmasına bağlıdır. Alacaklı, kendisine gereği gibi sunulan bir ifayı kabulden veya tam ve doğru bir ifanın gerçekleştirilebilmesi için kendisi tarafından yapılması gereken hazırlık fillerini yapmaktan haksız olarak kaçınır, bunları yerine getirmezse, borçlu ifada bulunamaz. Alacaklının üzerine düşen bu yükümlülükleri yerine getirmemesi durumunda “Alacaklı Temerrüdü” karşımıza çıkar.

The default of the creditor is regulated under Articles 106 to 111 of the Turkish Code of Obligations ["Code"]. The debtor's ability to duly fulfill the performance owed by the debtor generally depends on the creditor's acceptance of the performance or participation in the act of performance. If the creditor unjustly refrains from accepting a performance duly tendered to him or from performing the preparatory acts required to be performed by him in order to ensure a complete and correct performance, or fails to fulfill them, the debtor cannot perform. In the event that the creditor fails to fulfill these obligations, we encounter "Creditor Default".

ALACAKLI TEMERRÜDÜNÜN KOŞULLARI

 

1.   Muaccel hale gelmiş bir borç söz konusu olmalıdır.

 

Alacaklının temerrüde düşebilmesinin başlıca koşulu, borçlu tarafından alacaklıya yöneltilen ifa teklifinin, muaccel hale gelmiş borca ilişkin olmasıdır. Muacceliyet, alacaklının borcun ifasını borçludan talep edebileceği ve borçlunun da borcun ifasını yerine getirmekle yükümlü olduğu anı ifade etmektedir.

 

Bir borcun ne zaman muaccel hale geleceğini taraflar kendileri belirleyebilmektedirler. Taraflar belirlemediyse ifa zamanıyla ilgili Kanundaki yedek hukuk kuralları uyarınca borcun ne zaman muaccel olacağı belirlenebilir.

 

2.   Borçlu tarafından borca uygun bir ifa teklif edilmiş olmalıdır.

 

Kanun’un 106. Maddesi lafzında da belirtildiği gibi, alacaklının temerrüde düşürülebilmesi için borçlu tarafından “edimin gereği gibi alacaklıya önerilmesi” gerekmektedir. İfa, borçlu tarafından, tüm koşullarıyla kararlaştırıldığı gibi edime uygun şekilde alacaklıya teklif edilmediği müddetçe; bu teklif gerçekten ve fiilen yapılmış olsa dahi borca uygun bir ifa teklifinden söz edilemeyecek ve dolayısıyla alacaklı temerrüde düşürülemeyecektir. Borçlunun ifaya hazır olduğunu sadece bildirmesi yeterli değildir. Aynı zamanda ifa teklifini fiilen yapmış olması yani borcu yerine getirmeye fiilen hazır olması da gerekmektedir.

 

3.   Alacaklı ifayı reddetmiş veya borcun ifası için üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmemiş olmalıdır.

 

Alacaklı temerrüdünün oluşabilmesi için alacaklının, kendisine yapma veya verme edimi gereği gibi önerilen alacaklının edimi kabulden kaçınması yahut borçlunun edimini yerine getirebilmesi için alacaklı tarafından yapılması gereken hazırlık fiillerinden kaçınması gerekmektedir. Borçlu edimi ifaya hazır olduğunu bildirir, buna rağmen alacaklı edimi kabul etmeyeceğini açıkça ifade eder ya da bir şekilde kabulden kaçınırsa o halde yine alacaklı temerrüdü söz konusu olacaktır.

 

Alacaklı, edimi kabul etmediğini açıkça belirterek ifayı reddedebileceği gibi; pasif kalmak, borçlunun kendisiyle iletişime geçmesine izin vermemek veya borçluya iştirak etmemek gibi çeşitli davranış biçimleriyle ifayı zımmen de reddedebilir. Buna ilave olarak alacaklı, ifayı kabul ettiğini belirtmesine karşın tarafların arasındaki anlaşma haricinde edime uygun olmayan birtakım şartlar ileri sürerek ifayı kabul edebileceğini belirtirse bu durumda uygun bir ifayı kabul söz konusu olmayacağından bu durumda da aynı ifayı red durumunda olduğu gibi alacaklı temerrüdünden bahsedilebilecektir.

 

4.   Alacaklı ifayı haklı bir sebep göstermeksizin reddetmiş olmalıdır.

 

Alacaklı, borçlu tarafından usulüne uygun yapılan ifa teklifini haklı bir nedene dayanmaksızın kabul etmez ise, alacaklı temerrüdü meydana gelir. Eğer alacaklının borçlunun edimini reddi haklı bir sebebe dayanıyorsa veyahut edim sözleşmeye uygun olarak teklif edilmediği için alacaklı ifayı kabul etmiyorsa, alacaklının temerrüdü söz konusu olmayacaktır. Belirtmek gerekir ki, alacaklının kusuru temerrüde düşmesi için gerekli bir şart değildir.

 

ALACAKLI TEMERRÜDÜNÜN HUKUKİ SONUÇLARI

Genel Sonuçları

Kanun’da alacaklının temerrüdü durumunda genel sonuçlara ilişkin özel düzenlemeler bulunmamaktadır. Bu husus doktrin ve Yargıtay kararlarıyla şekillenmekte ve düzenlenmektedir. Bu durumda, alacaklının temerrüdüyle ilgili belirli sonuçlar, genellikle borçlunun hakkaniyet çerçevesinde lehine bazı sonuçlar doğururken, alacaklının alacağını tamamen kaybetmesine yol açmaz. Bu sonuçlar arasında, borçlunun sorumluluğunun hafiflemesi, ödemezlik def'i, sözleşme faizi, borçlunun temerrüdü ve hasarın alacaklıya geçmesi gibi hususlar bulunmaktadır.

Özel Sonuçları

 

1-Tevdi Hakkı: Kanun, alacaklısı temerrüde düşen borçluya, ifa yerine geçebilecek bir imkan olarak tevdi imkanını tanımıştır. Tevdi mahalline ifa, borçlu açısından bir zorunluluk veya yükümlülük değil, borcundan kurtulabileceği bir imkan olarak karşımıza çıkmaktadır. Yani alacaklı bu imkanı kullanıp kullanmamakta özgürdür. Borç konusunun tevdi edileceği yere borçlu kendisi karar verememektedir. Borçlu tevdi yerinin tayin edilmesini ancak mahkemeden talep edebilir. Burada kanun koyucu bir yetki kuralı getirmekte ve tevdi yerinin takdir yetkisini hakime bırakmaktadır. Ancak istisnai olarak, Kanun'un 107. maddesi uyarınca eğer bir ticari eşya söz konusu ise, mahkeme kararı olmaksızın bu eşya bir ardiyeye tevdi edilebilir.  Malın ticari olması, ilgili malın ticari ilişkiye konu olan bir mal olmasını ifade eder. Yani önemli olan husus eşyanın türü, niteliği değil, alacaklıyla borçlu arasındaki ilişkinin türüdür. Bu ilişki ticari ise, Türk Borçlar Kanunu m.107/2 istisnaen uygulanabilir.

 

Tevdi yerini mahkemenin belirlemesi yetkisi uyarınca, mahkeme tevdi yerini serbestçe belirleyebilir. Örneğin para borçlarının tevdiinde uygulamada, genelde bir banka tayin edilmektedir. Para borcu dışında kalan verme borçlarında ise, tevdi yeri olarak depolar, antrepolar, ardiye yerleri vs. böyle yerlerin bulunmadığı yerlerde de başkaca tevdiye uygun alan belirlenir. Eşyanın taşınması büyük bir masrafı gerektiriyorsa ya da eşya üzerinde bir hasara neden olabilecekse veya riskliyse, mahkeme çoğu zaman tevdi yeri olarak eşyanın bizzat bulunduğu yeri tayin etmektedir. Mahkeme aynı zamanda tevdi edilecek eşyanın gözetimi için gerekiyorsa bir yediemin ya da bir 3.kişi de görevlendirebilir.  Alıcı temerrüde düştüğü için tevdiiyle ilgili bu masrafların hepsi alacaklıya ait olacaktır.

 

2-Borçlunun Borçlanılan Şeyi Satma Hakkı: Kanun koyucu, borç konusunun hemen bozulabilecek nitelikte olabileceğini veya tevdiin çok masraflı ya da çok riskli olabileceğini göz önüne alarak, borç konusunun satılması ve satımdan elde edilen paranın tevdiini hükme bağlamıştır. Eğer borç konusu hızlı şekilde bozulabilecek bir mal, özellikle sebze, meyve vs. ise veya borç konusunun tevdii mümkün değil ise, malın satılarak paranın tevdi edilmesi söz konusu olur. Kanun koyucu, borç konusunun tevdi edilmesinde böyle bir koşul aramadığı halde, satış söz konusu olduğu zaman alacaklıya satışın ihbar edilmesi şartını aramıştır. Satış söz konusu olduğunda satışın mutlaka ihbar edilmesi gerekmektedir. Çünkü temerrüde düşmüş olan alacaklı, malın değerinde satılması için birtakım önlemler alabilir, bunu kontrol edebilir, gözlemleyebilir. Kanun koyucu özellikle satışta birtakım suistimallerin önüne geçmek için ihtarı düzenlemiştir.

Objektif olarak Kanun'un 108. maddesinin uygulama şartı gerçekleşmiş olsa da bu koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğine mahkeme nezdinde yapılacak bir incelemeden sonra karar verilmektedir. Satışın koşulları mevcutsa satışın şeklini de somut olaya göre mahkeme kendi belirleyecektir.

Kural olarak açık arttırma uygulanacak olan satış metodudur. Bununla birlikte kanun koyucu 3 halde açık arttırma yerine pazarlık usulünün de uygulanabileceğini düzenlemiştir:

3-Borçlunun Sözleşmeden Dönme Hakkı: Alacaklının temerrüdü borçlunun verme borcuyla ilgili değil de yapma borcuyla ilgiliyse, borçluya sözleşmeden dönme hakkı tanınmıştır. Çünkü ortada tevdi edilecek bir borç konusu yoktur. Yapma borcu söz konusuysa ve alacaklı kendisine sözleşmeye uygun olarak sunulan ifayı kabul etmediyse ya da bu edimden kaçındıysa, bu durumda artık sözleşmeden dönme söz konusu olacaktır. Tevdi ve satışa uygun bir borç söz konusu olmadığından ve ifaya hazır bir borçlu bulunduğundan, borçluya da borcundan kurtulabilmesi için bir imkan tanınmalıdır. Nitekim Yargıtay da, “Alacaklıya düşen görev teknik açıdan borcun ifasını engellediği çeşitli bilir­kişi raporları ile sabittir. Bu durumda davalıya değil davacıya sözleşmeden dönme hakkı tanımak gerekir” şeklinde hüküm tesis etmiştir.[1]

Alacaklının temerrüdü sebebiyle sözleşmeden dönme durumunda, Kanun’un 110. Maddesinde de belirtildiği gibi borçlunun temerrüdüne ilişkin hükümler uygulanacaktır. Dolayısıyla borçlunun sözleşmeyi feshedebilmesi için alacaklıya ifayı kabul etmesi için süre vererek ihtarda bulunması veya hakimden süre belirlemesini talep etmesi gerekmektedir. Tabi bu durumda Kanun’un 124. Maddesinde yazılı süre verilmesini gerektirmeyen haller saklıdır.

Sonuç olarak;

1-Taraflar arasında imzalanan sözleşmeye uygun olarak borçlu tarafından önerilen edimin alacaklı tarafından haklı bir neden olmaksızın kabul edilmemesi veya edimin ifası için gerekli hazırlıkların yapılmaması durumunda alacaklının temerrüdü söz konusu olur.

2- Alacaklı temerrüdü gündeme gelse dahi borçlunun salt bu nedenle borcundan kurtulduğundan söz edilemeyecektir. Borcundan kurtulmak isteyen borçlu, Kanun’da yazılı alacaklı temerrüdünün özel sonuçlarını düzenleyen imkanlardan tevdi, satış veya sözleşmeden dönme yoluna başvurarak borcundan kurtulabilmektedir.

3- Alacaklı temerrüdünün özel sonuçları haricinde, Kanun’da düzenlenmeyen ve borçluyu borcundan kurtarmayan genel sonuçlar vasıtasıyla borçlu, alacaklının davranışları sebebiyle ortaya çıkan ifa edilememe durumundan kaynaklı olarak uğrayabileceği bazı zararlara karşı korunmuştur ve durumu alacaklıya karşı iyileştirilmiştir.


[1] Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 1984/1616 Esas, 1984/2006 Karar sayılı 07.06.1984 Tarihli

Bu bilgi notu ve varsa ekleri, sadece bilgilendirme amacıyla tarafınızla paylaşılmıştır.  Bu bilgi notu, uygun yasal tavsiye olmaksızın herhangi bir özel durumda veya somut olayda uygulanmamalıdır. Bu bilgi notu, diğer internet adreslerinin linklerini içerebilir, ÜreyhukuK kendisine ait olmayan web sitelerinden hiçbir şekilde sorumlu değildir ve herhangi bir web sitesi ile ilgili bilgileri, içeriği, sunumu veya doğruluğu onaylamaz, açık veya zımni herhangi bir garanti vermez. Bu bilgi notunun telif hakları ÜreyhukuK’a ait olup işbu bilgi notu ÜreyhukuK’un önceden yazılı izni olmaksızın çoğaltılamaz, çevrilemez ve değiştirilemez.


TOP