TÜRK HUKUKU’NDA BOŞANMA SEBEPLERİ

Oğuz ÇERÇİ

Evlilik kurumu, çiftlerin uzun süreli ortak hayat yaşama amacıyla kurduğu, her toplumda farklı tarihsel ve kültürel kökenleri olan, medeni hukukumuzda da kendine yer bulmuş bir müessesedir. Uzun vadeli ortak yaşam kurma iradesi evliliğin asli ve önemli amaçlarından olsa da, zaman içerisinde çiftler tarafından çeşitli sebeplerle bu kuruma son verilmesi istenebilir yahut gerekebilir. Evlilik kurumunu sona erdiren hallerden biri de boşanmadır. Boşanma, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (“Kanun”) 161. Ve devamındaki maddelerde düzenlenmiştir.

Boşanmanın gerçekleşebilmesi için çeşitli sebepler gerekmektedir. Bu sebepleri, özel ve genel sebepler olarak ayırabilmek mümkündür. Özel sebepler; zina, hayata kast, pek kötü ve onur kırıcı davranış, terk, küçük düşürücü suç işleme, haysiyetsiz hayat sürme ile akıl hastalığı şeklinde sayılabilir. Genel sebepler ise; evlilik birliğinin temelinden sarsılması, anlaşmalı boşanma ve ortak hayatın yeniden kurulamaması olarak sayılabilir. Bu çalışmamızda Kanun, içtihatlar ve doktrin ışığında, Türk Hukuku’nda kabul görmüş boşanma sebepleri, bu sebeplerin kabul edilebilirlik şartları ve ortaya çıkma şekilleri incelenecek; önem arz eden noktalarına değinilecektir.

BİRİNCİ BÖLÜM

TÜRK HUKUKU’NDA BOŞANMA SEBEPLERİ VE BOŞANMA SİSTEMİNİN GENEL DEĞERLENDİRMESİ

Eşler arasında kurulan evlilik ilişkisinde karşılıklı yükümlülükler ve beklentiler mevcuttur. Zamanla bu yükümlülüklerin bazılarının yerine getirilmemesi veya evliliğin sonlandırılmasını gerektirecek bazı hallerin gerçekleşmesi durumunda çiftlerin boşanması gündeme gelebilmektedir. Boşanma kurumu ise tarihte farklı toplumlarda, farklı kültürlerde, farklı inançlarda ve farklı zamanlarda çeşitli sebeplere ve şekil şartlarına bağlanmıştır.

               I. BOŞANMA HUKUKUNDA SİSTEMLER

Dünyanın çeşitli ülkelerinde birtakım dini yahut kültürel sebeplerin de etkisiyle boşanma yasağı varken, kimi ülkelerde ise boşanma serbestisi sistemi benimsenmiştir. Türkiye’de ise güncel hukuk sistemi ve normlar göz önünde tutulduğunda bu sistemlerden farklı olarak boşanmayı çeşitli sebeplerin varlığı ve hakimin kararına bağlayan bir sistem mevcuttur. Hakimin sebeplere bakarak boşanmaya karar verme yetkisinin benimsendiği hallerde hakim, yürürlükte olan Türk Medeni Kanunu’nda sayılmış sebeplerin varlığını inceler ve buna göre durumun hal ve şartlarını da göze alarak çiftin boşanıp boşanmayacağına karar verir. Hakimin vereceği boşanma kararı, bozucu yenilik doğuran, geleceğe yönelik ve herkes açısından hüküm ifade etmesi sebebiyle mutlak etkili bir karardır.[1]

Evliliğin sonlanmasında rol oynayan boşanmanın, diğer sonlandırıcı hallerden farklı olarak kanunda düzenlenmiş çeşitli sonuçları da mevcuttur. Bunlardan bazıları evlilik sonrasına eşlere yükümlülükler verirken, kadına belli bir süre evlenme yasağı getiren iddet müddeti gibi yalnızca tek eşe yükümlülük yükleyen haller de mevcuttur.[2] Bunlar, kanun koyucu tarafından çeşitli ihtimal ve riskler düşünülerek, özellikle evlilik sonrasında ergin olmayan çocukların durumunu da dikkate alarak aile kurumunu korumaya yönelik alınmış tedbirlerdir.

II. TÜRK HUKUKU’NDA BOŞANMA SEBEPLERİNE GENEL BAKIŞ

A. TÜRK MEDENİ KANUNU’NDA BOŞANMA SEBEPLERİ

Boşanma hali, Kanun’un ikinci kitabı olan Aile Hukuku kitabının içerisinde düzenlenmiştir. 161. Madde ile 184. Madde arasında Kanun, boşanmaya ait tüm sebepleri, sonuçları, boşanma davasına ilişkin hükümleri, tazminat ve nafaka durumlarını, çocuğun durumunu ve boşanmaya ilişkin diğer hükümleri sistematik bir şekilde açıklamıştır.

Boşanma halleri zina ile sayılmaya başlarken peşine hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış, suç işleme ve haysiyetsiz yaşam sürme, terk, akıl hastalığı ve evlilik birliğinin sarsılması şeklinde sıralanmıştır.

Boşanma halleri sıralanırken kanun koyucu bunları özel-genel sebepler veya mutlak-nispi sebepler şeklinde sıralamamıştır ancak öğreti ve mahkeme kararları ışığında bu sebeplerin hangi tip boşanma sebebi olduğuna dair bir birikim meydana gelmiş ve bahsi geçen sebepler çeşitli gruplandırmalara tabi tutulmuştur.[3]

      1.     Genel Sebepler ve Özel Sebepler

Genel ve özel sebep şeklinde ayrım yaparken; genel sebeplerde daha çok evlilik birliğinin temelden sarsılması koşulunun meydana gelmesi, özel sebeplerde ise kanunda sayılmış ve üzerine işaret edilmiş birtakım olay ve olguların gerçekleşmesi aranmaktadır. Genel ve özel sebep ayrımı yapılırken bu hususa dikkat edilmelidir.

      2.     Mutlak Sebepler ve Nispi Sebepler

Mutlak ve nispi sebep ayrımı yaparken ise dikkat edilmesi gereken husus mutlak boşanma sebeplerinde hakimin karar verirken bu sebebi gerçekleştiren olgunun dışında başka bir şey gözetmeksizin, bu olgunun evlilik birliğine ne gibi bir etkisi olduğunu hesaba katmaksızın boşanmaya karar verebilmesidir. Nispi boşanma sebeplerinde ise meydana gelen olgunun aynı zamanda evlilik birliğine nasıl etki gösterdiğini ve evlilik birliğinin eşlerden biri için nasıl çekilmez hale geldiğinin incelenmesi gerekmekte ve hakim buna göre bir karar vermektedir.[4]

İKİNCİ BÖLÜM

GENEL BOŞANMA SEBEPLERİ

Genel boşanma sebepleri TMK 166. Maddede sayılmıştır. Bunlar; evlilik birliğinin temelden sarsılması, anlaşmalı boşanma ve ortak hayatın yeniden kurulamamasıdır. Her ne kadar kanun koyucu bu sebepleri evlilik birliğinin sarsılması üst başlığı altında tek maddede toplasa da madde içeriğinde farklı fıkralar ile sebeplerin üçüne de değinmiştir. Nitekim uygulama ve öğretide de bu üç sebep birbirinden farklı sebepler olarak ortaya çıkmaktadır.

Genel Boşanma sebeplerinden anlaşmalı boşanma ve ortak hayatın yeniden kurulamaması mutlak sebepler iken evlilik birliğinin temelden sarsılması ise hakimin takdir marjının daha yüksek olduğu nispi sebeplerdendir.[5] Genel boşanma sebepleri özel boşanma sebeplerinin aksine; belli bir vakıaya bağlı değildir. Boşanmayı gerektirecek olgu ve vakıalar çok çeşitli şekillerde meydana gelebileceği gibi evlilik birliğini sarsacak olayın önceden belli veya belirlenebilir olması da olanaksızdır.[6]

Anlaşmalı boşanma ve ortak hayatın yeniden kurulamaması halinin mutlak sebep olarak nitelendirilmesinde olguların özünün zaten bu kategoriye sokulmasına daha yatkın olacağı düşüncesi etkilidir. Öyle ki boşanma hususunda anlaşan bir çiftin aile kurumunun yargı merci bakımından korunmaya teşvik edilmesi söz konusu olmayacağı gibi ortak hayatı yeniden kuramayan bir çiftin de mahkeme eliyle zorla aile konutunda birleştirilecek hali yoktur.

Evlilik birliğinin temelden sarsılmasında ise çiftlerin evliliklerini bitirmelerine sebep olacak somut bir olgu veya olay söz konusu değilken yalnızca evliliklerini sürdüremez hale geldikleri iddiası sebebiyle hakimin bu tip vakıalarda takdir yetkisi ve incelemesi gereken hususlar daha fazladır. Hatta hakim bu tip hallerde çiftlerin evliliğinin devamı için çifti çeşitli yollara da sevk edebilir.

 I.                MUTLAK GENEL SEBEPLER

      A.          ANLAŞMALI BOŞANMA

      1.           Anlaşmalı Boşanma Sebebinin Genel Özellikleri

Kanun’un 166. Maddesinin 3. Fıkrasında düzenlenen anlaşmalı boşanma hali, kanunumuza irade serbestisinin bir yansıması olarak eklenmiştir.[7] Buna göre evlenme ve boşanma ilişkilerinde ana amaç kutsal kabul edilen aile kurumunun korunması ve sıhhatinin sağlanmasıdır. Ne var ki eşlerin boşanma hususunda anlaştığı hallerde yargı kolunun tarafların sanki bir aile ferdiymiş gibi uzlaştırıcı rolüne soyunması beklenemez. Eşlerin kendi aralarında boşanmaya karar vermeleri ve bunun hukuken sonuç doğurması için mahkemeye başvurmaları halinde bunun mutlak bir sebep olacağı ve hakimin takdir yetkisinin dar olduğu söylenebilir

Anlaşmalı boşanma davalarında kusur faktörü irdelenmez. Kusuru olsun veya olmasın anlaşmalı boşanma sebebiyle eşlerden her biri anlaşmalı boşanma davası açabilir

      2.     Anlaşmalı Boşanmanın Koşulları

Anlaşmalı boşanma, eşlerin rızası ve iradeleri dahilinde evliliğe son vermeyi arzulayan çiftlerin boşanma davalarındaki işini kolaylaştıran ve gerçekten de boşanma kararı alan kişilerin birbirleriyle daha fazla -fiilen yaşantılarını ayırmış olsalar dahi- hukuken bağlı kalmamalarına yol açan kolaylaştırıcı bir yoldur. Ancak ne var ki tarafların yalnız ayrılma isteklerini bildirir beyanı, davanın anlaşmalı boşanma olarak sürdürülüp mahkemenin boşanma kararı vermesi için yeterli değildir. Mahkemece anlaşmalı boşanma usulüne göre karar verilebilmesi için tarafların anlaşma biçimleri bazı şartlar taşımalıdır.

Öncelikle anlaşmalı boşanma davalarında taraf olan eşlerin gerçekten bu konuda iradeleri olmalıdır. Buna ek olarak tarafların anlaşmalı boşanma davasını beraber açmaları veya birlikte açmasalar bile birinin açtığı davaya diğerinin katılması gerekmektedir.

Davanın açıldığı tarih göz önünde bulundurulduğunda, evlilik akdinin kurulduğu tarihten dava açılana dek en az bir yıl geçmiş olması gerekmektedir. Bu husus kanunda açıkça belirtilmiştir ve mahkemede de hakim bu süreyi re’sen göz önünde tutar.[8] Bir yılın dolmadığının anlaşıldığı hallerde, dava çekişmeli boşanma davası olarak devam etmelidir.[9] Burada önemli olan husus eşlerin fiilen 1 yıl süreyle beraber yaşamış olması değil evlilik akdinin en az 1 yıl önce kurulmuş olmasıdır. Ne var ki doktrinde kanunun lafzen değindiği bu amaca aykırı eleştiriler de mevcuttur.[10] Eşler hiç birlikte yaşamamış dahi olabilir, bu sorun değildir.

Anlaşmalı boşanma davasının bir diğer şartı ise tarafların hakim tarafından bizzat dinlenmesidir. Hakim tarafları aynı anda ve bizzat dinlemeden anlaşmalı boşanma davası hakkında bir karara varamaz.[11] Ses ve görüntü yoluyla dinlenmesi hali geçerli iken, talimatla dinlenmesi durumunda tarafların bizzat dinlendiğinden söz edilemeyecektir.[12]

Anlaşmalı boşanmada bir diğer şart ise tarafların; boşanmanın mali sonuçları ile eğer varsa çocukların durumunun ne olacağı konusunda anlaşmasıdır.[13] Bu tip davalarda eşlerin özellikle sorun yaşadığı kısım da tam olarak budur. Çünkü kanunda düzenlenen nafaka, mal paylaşımı ve velayet durumları eşlerin anlaşmasını zorlaştırmaktadır. Burada bu şartın kabul edilmesi için sadece eşlerin anlaşması değil aynı zamanda bu anlaşmanın durumun gereği itibariyle hakimce kabul edilebilir sayılmasıdır. Çünkü eşlerin ilerdeki mali durumları ve çocukların karşılaşacağı haller hakim tarafından korunmalı, sadece eşlerin fikrine bırakılmamalıdır.

      B.    ORTAK HAYATIN YENİDEN KURULAMAMASI

Türk Medeni Kanunu’nun 166. Maddesinin son fıkrasında düzenlenen ortak hayatının yeniden kurulamaması sebebiyle boşanma, fiilen ayrı kalma olarak da bilinir.[14] Bu düzenleme, fiilen ayrı kalmış ve birleşme gayretinde de bulunmayan eşlerin evliliğinin hem kendileri hem de toplum için korunmaya gereği olmadığı fikrinden hareketle düzenlenmiştir.[15]

Fiilen ayrı kalma sebebinin kabul edilebilir olması için eşlerin diğer boşanma sebeplerine dayanarak açtığı bir boşanma davasının olması, bu davanın reddinin kesinleşmesi ve bu kesinleşmeden itibaren 3 yıllık sürenin geçmiş olması gerekmektedir. Bu şartların gerçekleşmesine rağmen çift, hala fiilen bir araya gelemiyorsa evlilik birliğinin temelden sarsıldığı kabulüyle hakim çiftin boşanmasına hükmedebilir.

Evliliğin butlan ve feshi davaları, yetkisizlik kararları, doğan hakka rağmen feragat sebebiyle verilen ret kararları; bahsi geçen üç yıllık sürenin başlangıcına dayanak olarak kabul edilemeyeceklerdir.[16]

Ortak hayatın yeniden kurulamaması veya eşlerin görüşmemesi olgusundan da ne anlaşıldığı önem arz etmektedir. Fiili olarak her bir araya gelme, ortak hayatın yeniden kurulduğu manası taşımamaktadır. Örneğin çocuklar için, çocukların ihtiyaçları için, çocukları ziyaret etmek için, çocuğu diğer eşe bırakmak için, boşanma müzakeresi yapmak için, bir konu hakkında görüşmek için bir araya gelmek için veya zorunlu şekilde bir araya gelindiği hallerde ortak hayatın kurulduğundan söz edilememektedir.[17] Ortak hayatın tesis edilip edilmediğinde esasında somut olayın şartlarına ve tarafların hangi irade ve istekle bir araya geldiğini de tespit etmek gerekir. Örneğin Yargıtay bir kararında, kadın eşin gidecek yeri olmaması sebebiyle eşlerin aynı evde yaşamasına rağmen evin farklı odalarında yaşamaları ve bir araya gelmedikleri durumunda ortak hayatın yeniden kurulduğu şeklinde yorumlanamayacağından bahsetmiştir.[18]

            II.             NİSPİ GENEL SEBEP

      A.    EVLİLİK BİRLİĞİNİN TEMELİNDEN SARSILMASI

Kanun’un 166. Maddesinin de üst başlığını taşıyan bu boşanma sebebi daha çok bir karine teşkil eder halde karşımıza çıkmaktadır. Buna göre bu boşanma sebebinde sayılmış ve kesin bir olgu olmasa dahi kendilerince evliliğin çekilemez hale geldiğini düşünen eş çok farklı olgu ve sebeplerle boşanma davası açabilir. Bu sebepler ilgili maddede de sayılmayıp eşler bakımından çok farklı şekillerde ortaya çıkıp evliliğin devamını güç hale getirebilir.

Bu sebeplere örnek olarak eşlerden birinin evliliği çekilemez hale getirecek ölçüde farklı bağımlılıklarının bulunması, eşe gerekli maddi manevi desteği vermemesi, cinsel olarak eşiyle beraber olmaktan imtina etmesi, hastalık veya zor zamanlarda eşe gerekli destekten yoksun bırakması veya benzeri birçok sebep sayılabilir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, evlilik birliğini temelden sarsacak yahut eşler için evliliği çekilmez hale getirecek sebeplerin sayılabilmesi, açıkça öngörülebilmesi ve belli bir kalıba sokulabilmesi mümkün değildir. Nitekim evlilik birliğini temelinden sarsan ve çekilemez hale getiren çeşitli sebepleri ortaya koyan mahkeme kararları da mevcuttur.

Kusur bakımından değinilmesi gereken husus ise, eşlerden birinin kusurlu olması halinde o eşin dava açabilmesinin mümkün olmasıdır. Yani bu davalarda yalnız kusurlu eşten etkilenen eşin boşanma davası açabileceği gibi bir durum söz konusu değildir. Yalnız şu vardır ki kusurlu olan eşin bu davayı açmasına bir engel mevcut olmamakla beraber davalı olan eşin itiraz ve savunması bu hallerde ön plana çıkmaktadır.

Belirtildiği üzere, evlilik birliğini temelden sarsacak sebepler birden çok şekilde karşımıza çıkabilmektedir. Bu sebepler arasında duygusal şiddet, ekonomik şiddet, cinsel şiddet, fiziksel şiddet, sosyal şiddet ve görsel şiddet sayılabilir. Duygusal şiddete örnek olarak; alay edici ve aşağılayıcı söylemlerde bulunmak, iftira atmak, suçlayıcı söylemlerde bulunmak, sevgisiz davranmak, baskıcı davranmak, aileyle ilgilenmemek gibi haller sayılabilir. Cinsel şiddet durumları da karşımıza farklı şekillerde çıkabilmektedir. Sadece cinsel açıdan bizzat eşe karşı eylemli hareketlerle değil, güven sarsıcı veya sapkın/uygunsuz şekillerde cinsel hayatın mevcut olması gibi aynı şekilde cinsel hayatın hiç kurulamaması şeklinde de meydana gelebilmektedir. Ekonomik şiddet eşin çalışmasına izin verilmemesi gibi, zorla çalıştırmak veya ihtiyaç olunan maddi desteği vermemek şeklinde de karşımıza çıkabilmektedir. Bununla birlikte eşin muvafakati ve bilgisi olmaksızın aile ekonomisine zarar verici eylemler de ekonomik şiddet kapsamında sayılmalıdır. Neticede eşler arasında evlilik birliğini sarsabilecek çok farklı sebep karşımıza çıkabilmektedir. Hakim bu gibi durumlarda somut olayın şartlarına ve meydana gelen olgu ve olayların eşler ve aile yaşantısı üzerine etkilerini araştırmalıdır. Evlilik birliğini temelden sarsacak hareketler durumun şartları ve ağırlığına göre aynı zaman özel boşanma sebepleri hallerinden birinin kapsamına girebileceği gibi, evlilik kurumunun sonlandırılmasını gerektirmeyecek ağırlıkta ve telafisi mümkün şekillerde de ortaya çıkabilmektedir.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ÖZEL BOŞANMA SEBEPLERİ

Özel boşanma sebepleri; zina, hayata kast, pek kötü muamele ve onur kırıcı davranış, terk, küçük düşürücü suç işleme ve haysiyetsiz yaşam sürme ve akıl hastalığı olarak sayılabilir.[19] Bu sebepler aşağıda değinileceği gibi yine kendi aralarında mutlak ve nispi sebepler olarak ayrılır. Mutlak sebeplerde meydana gelen vakıaların kendiliğinden boşanmaya yetecek ve evlilik birliğinin çekilemez hale getirecek vakıalar olduğu kabul edilirken; nispi sebeplerde hakimin bu vakıaların evliliği ne denli etkilediğini kendi tespit etmesi gerekir ve ona göre bir hüküm verir.

            I.                ÖZEL MUTLAK SEBEPLER

      A.    ZİNA

Dünyanın her yerinde farklı kültürler, inanışlar, yaşam biçimleri ve dinler sebebiyle hatta kişilerin kendi tercihleri sebebiyle farklı şekillerde ortaya çıksa da eşler arasında muhakkak birbirlerine karşı yükümlü oldukları davranışlar, eylemler veya durumlar mevcuttur. Bunlardan en önemlilerinden biri de sadakat yükümlülüğüdür. Sadakat yükümlülüğünün ihlallerinin başında, belki de en somut olarak zina gelmektedir. Zina; eşlerden birinin eşi dışında karşı veya aynı cinsten biriyle, cinsel organın veya organların eyleme karıştığı her biçim ve çeşitteki cinsel ilişki olarak tanımlanabilmektedir.[20] Zina yapan eşin durumu ise bu yükümlülüklerden cinsel sadakati ihlal etmesidir.

      1.     Boşanma Sebebi Olarak Zinanın Şartları ve İspatı

Zinanın boşanma sebebi olarak kabul edilebilmesi için belli şartların mevcut olması gerekmektedir. Yoksa, iki kişi arasında mevcut olan her ilişkide ve kişilerden birinin diğer kişilerle yaşadığı her türlü eylemde boşanma hukuku anlamında zinadan söz edilemeyecektir.

Zinanın boşanma sebebi olarak kabul edilebilmesi için öncelikle eşler arasında evlilik birliğinin bulunması gerekmektedir.[21] Burada, zina sebebiyle boşanma hükmünün uygulanabileceği ve uygulanamayacağı evlilik statülerine değinmek gerekmektedir.[22] Evliliğin hukuken kurulduğu, batıl olarak kurulduğu, ayrılık kararının mevcut olduğu, tescil edilmeyen evliliklerde, ayrı evde yaşanan evliliklerde, sonradan kusur olarak eklenemese dahi boşanma davası sürerken yapılan eylemlerde zina hükmü uygulama alanı bulabilecektir. Aynı şekilde ortak konutun bulunmadığı, düğün yapılmadığı hallerde de uygulanabilecektir. Buna karşın yok hükmündeki evliliklerde, nişanlılıkta, evlilik benzeri modellerde ise uygulanamayacaktır.[23] Yani hukuki yollarla eş olarak birbirine bağlanmamış çiftlerin birlikteliklerinde üçüncü kişilerle işlemiş oldukları zina eylemi boşanma hukuku bakımından zina kabul edilemez.

Zina kavramının tam olarak ne olduğu ise tartışmalıdır. Zina kavramı, hem modern hukuk sistemimizde hem de eski dönemlerde uygulama alanı bulan İslam Hukuku’nda çeşitli yönlerden tartışılmıştır. Kimi zaman bu tartışma zinanın ne şekilde işlendiği, fiziken hangi olayların gerçekleşmesi ile oluşacağı, kişinin kiminle ve hangi cinsten bireyle bu eylemi yaptığına göre çeşitli yorumlamalara tabi tutulmuştur. Mevcut hukuk sistemimizde de zina fiilinin meydana gelme biçimi ve unsurları sayılmamış yalnızca isminden bahsedilmiştir. Hakim görüş ise, zinanın yalnız cinsel organların birleşmesi şeklinde kabul edilmesinin sadakat yükümlülüğünün kapsamını çok genişlettiği ve ispat hukuku bakımından zinanın ispatını çok güçleştirdiğinden hareketle zinayı her türlü cinsel ilişki olarak kabul etmiştir. Kanaatimizce de uygun olan anlayış bu anlayıştır. Çünkü zinanın boşanma sebebi olarak kabul edilmesindeki öz, esasında cinsel sadakat yükümlülüğünün ihlal edilmesidir. Bu halde, kişinin hangi cinsten kişiyle ve ne şekilde ilişki gerçekleştirdiğinin önemi bulunmamalıdır. Özellikle zina eyleminin ne şekilde gerçekleştiğinin ispatı güç olup, zinaya yalnızca belli bir kalıp ve tipte gerçekleşen eylem olarak nitelendirme yapılması halinde maddenin konma amacına aykırı bir durum ortaya çıkacaktır.

Kanunda bu konuda bir boşluk olmasının da etkisiyle, öğretideki ağırlık görüş ve eski dönem Yargıtay kararları, kişinin aynı cinsten, yani eşcinsel ilişki yaşaması halinde bunun zina sayılmayacağı şeklinde yorum yapmaktaydı. Ancak Yargıtay ve öğreti son zamanlarda bu hallerde de zina boşanma sebebinin varlığını kabul etmektedir.[24] Dolayısıyla artık, hemcinsler arasındaki cinsel ilişkinin varlığı halinde evlilik birliğinin temelden sarsılması sebebiyle birlikte başlı başına zina sebebine dayalı boşanma davası açılabilmesinin mümkün olduğu da söylenebilmektedir.

Yargıtay, zinanın fiili oluşumu konusunda teşebbüsü de değerlendirmiştir. Mahkemenin görüşüne göre, zina işlenmesine yönelik uygun ortam ve şartların sağlanması durumunda elde olmayan sebeplerle gerçekleşemeyen zinaya teşebbüs halinde aynı gerçekleşmiş gibi hükmolunur.[25]

Zina için incelenen bir diğer başlık ise kusurudur. Bir kişinin zina yapmasının bunun boşanma sebebi olarak sayılabilmesi için zina eyleminde kasten kusurlu olması şartı aranır. Kusurlu olabilmek için kişinin isteyerek ve kasten zina yapması gerekir. Cebir ve tehdit altındaki kişinin zinada kusuru olmadığı gibi ayırt etme gücünü kaybetmiş kişinin zinası da geçerli boşanma sebebi teşkil etmez. Buna karşın kişinin kendi kusuruyla ayırt etme gücünü kaybettiği hallerde ise zinanın kusursuz olarak yapıldığından söz edilemeyecektir.

      2.     Dava Hakkının Kaybı

TMK 161. Maddede de bahsedildiği gibi zinaya dayanan boşanma davasının hak kaybına uğramadan açılabilmesi için iki şart vardır. Bunlar, zinanın öğrenilmesinden itibaren 6 ay ve herhalde 5 yıl olarak hesaplanmış hak düşürücü süreler ve dava hakkı kaybına sebep olan “affeden tarafın dava hakkı yoktur.” İlkesidir.[26] Buna göre bir kez bir zinayı öğrenen eş, bu zinayı affettikten sonra aynı sebebe dayanarak daha sonra dava açamaz. Af açık veya örtülü şekilde gerçekleştirilebilir. Örneğin Yargıtay bir kararında, zina eylemini öğrenen eşin ayrıca bir beyanı olmaksızın veya durumun şartlarından anlaşılmaksızın evlilik birliğini devam ettirmesinin af niteliğinde olduğunu ve salt zina sebebine dayalı boşanma davasının reddine dair karar verilmesi gerektiğini ifade etmiştir.[27]

      B.    HAYATA KAST, PEK KÖTÜ VEYA ONUR KIRICI DAVRANIŞ

TMK 162. Maddede düzenlenen hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış boşanma sebeplerinin düzenlenme amacı, eşinin fiziksel ve manevi bütünlüğüne saygı duyma yükümlülüğünü ihlal eden eşin eylemleri nedeniyle diğer eşe boşanma davası yoluyla evliliğe son verme hakkının tanınmasıdır.

Bir maddede sayılan bu sebeplerin her biri hem özel hem mutlak boşanma sebeplerindendir. Zinaya dayalı boşanma istemindeki hak düşürücü süreler ve affeden tarafın statüsü bu sebeplerde de aynen geçerlidir.[28]

      1.     Hayata Kast

Hayata kast, eşini öldürme girişiminde bulunmak, onu intihara zorlamak gibi eşlerden biri tarafından diğerinin hayatına karşı yapılmış acı sonuç doğuran davranışlar şeklinde tanımlanabilmektedir.[29]

Eşinin hayatına kast eden kişi, bu kastın derecesi boyutuna bakılmaksızın, ceza hukuku gündemindeki fiilin unsurları incelenmeksizin karşı tarafın hem fiziksel hem de ruhsal bütünlüğüne zarar vermiş yahut verebilme potansiyeli taşıdığından mutlak sebep olarak boşanma sebebi olgusu gerçekleştirmiş olur.[30] Nitekim bu tip bir olayda hayatın olağan akışı da değerlendirildiğinde hayatına kast edilen eş bakımından evlilik birliğinin çekilemez bir hal aldığı kabul edilebilir. Öyle ki amacı ortak hayat sürme olan bir kurumda kimse hayatına kast edecek bir kişiyle bu kurumu ayakta tutmaya çalışmaya zorlanamaz.

Hayata kast hallerine eylemli veya eylemsiz olarak birden çok hak girebilmektedir. Örneğin intihara teşvik, öldürmeye teşebbüs edip başaramamak veya ölüm tehlikesi mevcut olmasına rağmen bu duruma sessiz kalınması veya eşin kurtarılmaya çalışılmaması hayata kast olarak nitelendirilebilir. Bununla birlikte teşebbüs olmadan yalnızca ölümle tehdit, ölüm kastı olmamakla birlikte diğer eş için yaşamsal tehlikeye sebep olan eylemler ve eşin aile yakınlarına karşı işlenen eylemler madde kapsamındaki “eşe karşı hayata kast” kapsamında değerlendirilemeyecektir.[31]

      2.     Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış

Özel ve mutlak bir boşanma sebebi olan pek kötü ve onur kırıcı davranışlar, kasten kusurlu fiillere dayanmaktadır. Bir eşin diğerine kasten uyguladığı bu fiiller diğeri için boşanma sebebi teşkil eder. Aynı zamanda boşanma nedeni teşkil eden söz konusu fiilleri incelerken öncelikle bu iki davranışın ayrımına bakılmalıdır.

Pek kötü davranıştan anlaşılan şeyler genelde maddi dünyada değişiklik getiren bazı davranışlardır. Bunlar eşin sağlığını bozabilecek, fiziksel acıya maruz bırakabilecek haller olarak nitelendirilebilir.[32] Örneğin bir eşin diğerini dövmesi, şiddet uygulaması bu sebepler arasındadır. Dikkat edilmesi gereken bir husus şudur ki öğretide kabul gören anlayışa göre bu fiillerin boşanma sebebi sayılabilmesi için illa sistematik şekilde yahut ağır işkence niteliğine varan bir boyuta ulaşması şartının aranmamasıdır. Fiziksel şiddetin uygulanması yeterlidir. Fiziksel şiddetin ispatında, vücutta şiddete emare eder izlerin olması ve şiddeti eşin uyguladığına dair eş/tanık beyanları evlilik içi şiddetin olduğuna karine teşkil etmektedir.[33]

Pek kötü davranışın mutlak boşanma sebebi olması sebebiyle, maruz kalınan pek kötü muamele nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı hususunun incelenmesine gerek bulunmamaktadır.[34] Neticede, yaşanan maddi vakıanın ağırlığı sebebiyle karine olarak ilişkileri ve evlilik birlikleri sarsılan çiftlerin evlilik birliğini sürdürmeleri kendilerinden beklenemeyeceğine göre, pek kötü davranışın ispatı halinde bu davranışın ayrıca evlilik birliğine olan etkisine bakılmamalıdır.

Onur kırıcı davranışlar ise maddi dünyada bir değişiklik meydana getirmemekle beraber karşı tarafın manevi dünyasını sarsan, onurunu inciten ve psikolojik yük oluşturan davranışlardır.[35] Örneğin karşı tarafa hakaret etmek, küçümsemek, sürekli aşağılamak suretiyle güveni ile onurunu kırmaktır.

Buna karşın her türlü onur kırıcı davranış değil ağır derecede onur kırıcı davranışlar boşanma sebebi olarak karşımıza çıkmaktadır.[36] Yine aynı şekilde Yargıtay kabulüne göre de işlenen eylemin boşanma sebebi teşkil edebilmesi için ağır nitelikte onur kırıcı davranış şeklinde gerçekleşmesi gerekmektedir.[37] Neticede, eşler arasında meydana gelen hadiselerin somut olayın şartlarına göre değerlendirilmesi gerekmekte ve “ağır” nitelikte pek kötü veya onur kırıcı muamele olup olmadığının irdelenmesi gerekmektedir. Örneğin, Yargıtay bir başka kararında alkol alarak eşine tokat atan eş açısından “hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış” olarak nitelendirme yapmamıştır.[38]

Pek kötü veya onur kırıcı muamele hakkındaki açıklamalar, ayrım ve örnekler ardından değinilmesi gerekir ki bazı hallerde bir eylem bu iki durumun birden ortaya çıkmasına neden olabilir. Örneğin bir eşin diğerine ailesinin, yakın çevresinin veya iş arkadaşlarının bulunduğu bir ortamda tokat atması, eşine yaşattığı ve ağır olmayan fiziki acının yanında, kabullenilmesi daha ağır olan manevi acının ortaya çıkmasına ve ağır şekilde onur kırıcı davranışın meydana gelmesine sebebiyet verebilir.

      C.    TERK

Boşanma sebeplerinden terk, eşlerden birinin evlilikten doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla bilerek ve isteyerek ortak konuttan ayrılması ve geri gelmemesidir.[39] Evlilik birliğinin yükümlülüklerinden biri de ortak hayatın sorumluluklarını beraber göğüslemektir, Hiçbir eşin diğerini kasten ve uzun süreli yalnız bırakma hakkı yoktur ve bu evliliğin doğasına da aykırıdır. Hukuken evli olan çiftlerin, istisnai durumlar haricinde birlikte yaşaması beklenmektedir. Daha da önemlisi eşlerin bunu birbirlerinden beklemesi; birbirlerine duygusal ve fiziksel olarak ihtiyaç duymasıdır.

      1.     Terkin Şartları ve Şeklen Kabul Edilebilir Terk

Öncelikle boşanma sebebi olan terkin kabul edilebilir olması için yukarıda bahsedilen kasıt ve ortak konutu terk fiili gerçekleşmelidir. Bunlara ek olarak bu terkin en az 6 ay sürmüş olması ve hakim/noter ihtarına rağmen terk eden eşin haklı sebep olmadıkça geri gelmemiş olması gerekmektedir. Bu altı aylık sürenin kesintisiz meydana gelmesi gerekmektedir.[40] İlk dört aylık sürenin ardından ihtarname çeken eşin asgari iki ay sonra dava hakkı doğar. Bu şekilde dört artı iki, toplamda altı aylık süre uygun görülmüştür.

Boşanma hukuku anlamında terkten söz edebilmek için; terkin hukuka aykırı olması, eşler arasında birlikte alınmış bir ayrılık kararı bulunmaması, ayrı bir boşanma veya ayrılık davası bulunmaması, eşler arasındaki iyiniyet ve güveni zedeleyen ceza davası, tazminat davası, ziynet alacağı davası, tapu iptal ve tescil davası gibi davaların bulunmaması ve yapılan ihtar doğrultusunda davet edilen evin birlikte yaşamaya müsait bir niteliğe sahip olması gerekmektedir.[41]

Terk sebebiyle dava açma hakkı yönünden inceleme yapılırken unutulmamalıdır ki, terk eden eşin, eşini ortak konuttan terke zorlayan eşin, haklı sebep bulunmadıkça ortak konuta dönüşü engelleyen eşin dava hakkı bulunmamaktadır.[42]

      D.    ZİNA VE HAYATA KAST SEBEBİYLE BOŞANMANIN MAL PAYLAŞIMINA ETKİSİ

Boşanma sonrası mal paylaşımı, kural olarak evlilik birliğinin hukuken sona ermesinden sonra eşlerin evlilik içerisinde edindikleri malları eşit olarak paylaşması esasına dayanır. Medeni Kanun’un yürürlüğe girdiği 1 Ocak 2002 tarihinden sonraki dönemde eşler, katılma alacağı davası ve değer artış payı alacağı davası ile evlilik birliği içerisinde edinilmiş, kendi katkıları da bulunan malvarlığı artışlarını talep edebilmektedir. Burada bahsi geçen artık değer kavramı, yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejiminde düzenlenmiş olup seçimlik mal rejimlerinde artık değer diye bir kavram zaten bulunmamaktadır.

Mal paylaşımının kural olarak denk dağıtılma prensibinin istisnası TMK m.236/II da düzenlenmiştir. “Zina veya hayata kast nedeniyle boşanma hâlinde hâkim, kusurlu eşin artık değerdeki pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya kaldırılmasına karar verebilir.” Maddenin lafzından da anlaşılacağı gibi zina yahut hayata kast sebebiyle boşanmaya hükmolunduğu hallerde hakim, artık değerin paylaşımı konusunda kusurlu eşin alacağının azaltılması veya kaldırılmasına karar verebilir. Uygulamada karşımıza daha çok zina halinde alacak oranının azaltılması, hayata kast halinde ise bu alacağın tamamen kaldırılması şeklinde kararlar çıkar.

            II.             ÖZEL NİSPİ SEBEPLER

      A.    KÜÇÜK DÜŞÜRÜCÜ SUÇ İŞLEME VE HAYSİYETSİZ YAŞAM SÜRME

Suç işleme ve haysiyetsiz yaşam sürme üst başlığına sahip Türk Medeni Kanunu’nun 163. maddesinde iki farklı boşanma sebebi sayılmıştır.[43] Nispi ve özel boşanma sebebi niteliği taşıyan bu sebeplerde diğer bazı sebeplerde olduğu gibi hak düşürücü süreler veya affeden tarafın durumuyla alakalı bir düzenleme mevcut değildir. Bu sebepler de yine kusura dayanmaktadır.

Suç işleyen veya haysiyetsiz yaşam sürme halleri mutlak sebep olmadığından bu sebeplerin davacı olan eş için evlilik hayatını çekilemez hale getirip getirmediği iddiası durumun gereklerine göre hakim tarafından incelenmelidir. 

      1.     Küçük Düşürücü Suç İşleme

Küçük düşürücü suçlardan ne anlaşılması gerektiği esasında önem taşımaktadır. Türk Ceza Kanunu’nda bu şekilde kategorize edilmiş bir suç grubunun bulunmaması, ayrıca Türk Medeni Kanunu’nda da buna göre bir atıfta bulunulmadığından küçük düşürücü suç olarak hangi eylemlerin kabul edilmesi gerektiği değerlendirilmelidir. 163. Madde kapsamına girecek suçlar belirlenirken Ceza Hukuku unsurları değil, toplumun bu suçlara karşı bakış açısına göre bir değerlendirilme yapılmalıdır.[44] Buna göre suçun Ceza Hukuku bakımından yaptırımı ve ağırlığına bakılmaksızın, eş tarafından diğer eşin işlediği suç toplum tarafından ayıplanıyor ve evlilik birliğinin sürdürülmesini güçleştiriyorsa, yapılan eylemler küçük düşürücü suç olarak değerlendirilmelidir. Tabi bu suçun eşe karşı işlenmesi gibi bir şart da bulunmamaktadır. Aynı şekilde bu suçun ceza hukuku anlamında bir hükme bağlanması şartı da aranmamaktadır ve cezai işlemlerin son bulması boşanma sebebinin ortaya çıkmasına engel değildir.[45] İlaveten belirtmek gerekir ki suçun, evlendikten sonra işlenmesi gerekmektedir. Ayrıca, işlenen suçun diğer eşçe hoşgörü ile karşılanması veya olayın şartlarına göre makul bir sürenin geçmesinden sonra diğer eşin dava açma hakkının bulunmayacağını da belirtmek gerekir. Neticede; işlenen suçun eşler ve evlilik birliği üzerindeki etkisinin, toplumun bu suça ve suçu işleyen kişiye bakışının hakim tarafından incelenerek ortaya çıkacak sonuca göre boşanma talebi hakkında karar verilmesi gerekmektedir.

      2.     Haysiyetsiz Yaşam Sürme

Haysiyet ve onur kavramları hukukun inceleme alanına girmemektedir. Bu sebeple herhangi bir hukuk normunda bunlara ait bir niteleme veya durum sayımı söz konusu değildir. Ek olarak haysiyetsizlik ve onursuz davranışlar toplumdan topluma, zamandan zamana, kültürden kültüre farklılık gösterebilir. Bu sebeple bu tip davranışların değerlendirilmesi toplumun bu fiile nasıl baktığı ve o toplum, yer ve zamandaki insanların bu fiilleri işleyen eşin evliliğine ne gözle baktığına göre değişiklik göstermektedir. Bu değerlendirmeyi yine hakim yapmalıdır.[46]

Bir başka husus ise bu davranışların zina gibi boşanma sebeplerinin aksine tek sefere mahsus olarak yapıldığında boşanma sebebi sayılmamasıdır. “Yaşam sürme” tamlamasının dildeki kullanımından da çıkarım yapılabileceği üzere, burada boşanma sebebine konu edinen fiil ve eylemler tek seferlik olmayıp, kişinin bazı uygunsuz hal ve davranışlarını bir yaşam biçimi haline getirmesi, bu davranışlarında ısrarcı olması ve düzelmemesidir. Bu tip hareketler toplumca ayıplanması ve evliliğin sürdürülemez hale gelmesi bakımından çokça tekrar edilmeli ve belirttiğimiz gibi yaşam biçimi haline getirilmelidir. Örnek vermek gerekirse, belli bir tek seferlik eylemden ziyade; kişinin eşi dışındakiyle birliktelik kurması, fuhuş işinde çalışması veya fuhuş işi işletmesi, kumarbaz olması, alkolik veya uyuşturucu bağımlısı olması bu gibi hallerden sayılabilmektedir.

      B.    AKIL HASTALIĞI

Evlilikler, eşlerin birbirlerine iyi ve kötü günlerde, hastalık ve sağlık hallerinde beraber olmaları ve hayata beraber göğüs germeleri yükümlülüğü veren, bu yükümlülüğün bilinciyle kurulan bir müessesedir. Ancak bazı hallerde kişinin ruhsal sağlığında meydana gelebilecek durumlar, diğer eş için çekilemez hale gelebilmektedir. Öyle ki, bu gibi durumlar meydana geldiği takdirde eşlerin birbirine eşlik yapabilmesinin ve bir birlikteliği sürdürebilmesinin beklenememesi çok doğal hale gelebilir. Neticede eşlerin birbirlerine karşı hastalık halinde de evliliği sürdürme yükümlülükleri bulunduğu gibi aile ve karı-koca olmanın da birçok yönden sorumluluğu vardır. İşte bazı hallerde eşlerden birinin akıl hastası olması, diğer eşe karşı hiçbir yükümlülüğünü yerine getiremez hale gelmesi ve evliliğin diğer eş için çekilmez hale gelmesi ihtimalinde bu akıl hastalığı bir boşanma sebebi haline gelebilir.

Nitekim kimse ayırt etme gücüne sahip olmayan biriyle evliliğin devamına zorlanamaz. Çünkü bu evlilik kurumunun gereklerine sahip olmayan bir durumu beraberinde getirir.

      1.     Akıl Hastalığının Boşanma Sebebi Sayılabilmesi İçin Gereken Şartlar

Bir akıl hastalığının boşanma sebebi sayılabilmesi için hastalığın evlilikten önce mevcut olması gerektiği ile sonradan ortaya çıkma halinde uygulanabileceği hususu tartışmalıdır. Ancak evlilikten önceki akıl hastalığının zaten mutlak butlan sebebi olması dolayısıyla Boşanma Hukuku bakımından evlilik sonrası akıl hastalığının kabul edilmesi öğretide yaygın görüştür.

Her hastalığın akıl hastalığı olarak sayılabilmesi mümkün olmayıp, hastalık beyin dinamiklerini etkilese bile boşanma sebebi teşkil etmez. Örneğin epilepsi gibi beyni ilgilendiren hastalıklar akıl hastalığı sayılmaz. Burada akıl hastalığından anlaşılması gereken TMK’ da ayırt etme gücünün sürekli kaybını işaret eden zihinsel problemlerdir. Bir akıl hastalığının boşanma sebebi olarak gösterilebilmesi için kişinin ayırt etme gücünü kaybetmesine yol açan bir hastalık mevcut olmalı, iyileşmesinin mümkün olmadığı resmi sağlık kurulu raporu ile tespit edilmiş olmalıdır. Nitekim Yargıtay da bir kararında “Türk Medeni Kanununun 165. maddesi; " Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayatı diğer eş için çekilmez hale gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporuyla tespit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açabilir." hükmünü taşımaktadır. O halde, mahkemece davalının hastalığının geçmesine olanak bulunup bulunmadığının resmi sağlık kurulu raporu ile tespiti, bunun sonucuna ve dosyada mevcut delillere göre hastalığın ortak hayatı davacı eş için çekilmez hale getirip getirmeyeceğinin değerlendirilmesi gerekir.” Şeklinde karar vermiştir.[47] Akıl hastalığının aynı zamanda evliliğinin devamını güçleştirecek, diğer eş için ortak hayatı çekilemez hale getirecek düzeyde ağır olması gerekmektedir.[48] Yine doktrin de hastalığın iyileşmez olmasının ve bunun tıp biliminin imkanları kullanılarak sabit hale getirilmesi gerektiğinin altını çizmiştir.[49] Tüm bu kıstaslar sağlanırsa akıl hastalığı, boşanma için TMK 165. Uyarınca boşanma sebebi kabul edilebilir.

SONUÇ

Evlilikler her ne kadar eşlerin uzun süreli birliktelik kurma istekleriyle kuruluyor olsa da süreç içerisinde çeşitli sebeplerle son bulması gerekmekte veya eşlerce talep edilmektedir. Bu gibi hallerde eşlerin boşanma yoluna gitmeleri hem kendileri ve çocukları hem de aileleri için en sağlıklı yol gibi durmaktadır. Kanunlarımızdaki hükümler de zaten hazırlanması aşamasında bu değerler ve kişi iradesini en sağlıklı şekilde dengeleyip koruma amacı güderek; kimi zaman hakime takdir marjı verip kimi zaman bu yetkiyi hakime tanımayıp, kimi zamansa sebeplerin oluşmasına ilaveten şartlar ve hak düşürücü haller ekleyerek aile yapısını korumayı amaçlamıştır. Neticede Kanun’da sayılan boşanma sebepleri öğreti ve içtihatlarla çeşitli ayrımlara uğramış ve her biri özelinde geçerlilik ve uygulanabilirlik şartları oluşturulmuştur.

KAYNAKÇA:

AKINTÜRK, Turgut ve ATEŞ, Derya: Türk Medeni Hukuku, Aile Hukuku, Cilt 2, Beta Basım Yayın, 21. Bası, Ocak 2019, İstanbul

CEYLAN, Ebru: İsviçre, Fransa, Belçika, İspanya ve İtalya Hukukundaki Boşanma Sebeplerinin Türk Hukukuyla Mukayesesi ve Değerlendirilmesi, Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, Sayı 12, 2018 Aralık

CEYLAN, Zeynep Şeyma: Yargıtay Kararları Işığında Zina Sebebiyle Boşanmada Manevi Tazminat İstemi, DergiPark, Şubat 2022

DURAL, Mustafa ve ÖĞÜZ, Tufan ve GÜMÜŞ, Mustafa Alper: Türk Özel Hukuku, Aile Hukuku, Cilt III, Filiz Kitabevi, Şubat 2019, İstanbul

ERGÜN, Ömer: TMK’nin 166. Maddesinde Düzenlenen Boşanma Sebepleri, Prof. Dr. Hüseyin Hatemi’ye Armağan, Vedat Kitapçılık, 2005 Diyarbakır

GENÇCAN, Ömer Uğur: Boşanma Hukuku, Yetkin Basımevi, 2022, Ankara (Boşanma)

GENÇCAN, Ömer Uğur: Boşanma Tazminat ve Nafaka Hukuku, Yetkin Basımevi, 2015, Ankara (Tazminat)

HATEMİ, Hüseyin: Aile Hukuku, 7. Bası, On İki Levha Yayıncılık, 2019 Ocak İstanbul (Aile)

KILIÇOĞLU, Ahmet M.: Aile Hukuku, Turhan Kitapevi, 4. Bası, Ocak 2019 Ankara (Aile)

MUTLU, Kübra Çınar: Boşanma Sebepleri Yüksek Lisans Tezi Erişim Tarihi: 28.02.2024 Erişim Adresi: www.ulusaltez.gov.tr Tez No: 595688

ÖZDEMİR, Nevzat: Türk-İsviçre Hukukunda Anlaşmalı Boşanma, Beta Yayınevi, 2003, İstanbul

ÖZTAN, Bilge: Türk Medeni Kanununa Göre Evliliği Sona Erdiren Sebepler, Özellikle Boşanma ,Prof. Dr. Turgut Kalpsüz’e Armağan, 2003, Ankara (Sebepler)

TUTUMLU, Mehmet Akif: Evliliğin Butlanı, Boşanma, Ayrılık Sebepleri ve Boşanmanın Hukuki Sonuçları, 2. Bası, 2006 Ankara, (Sonuçlar)

PETEK, Hasan, Terke Dayalı Boşanmada Manevi Tazminat, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Yıl 2010

TOKSÖZ UÇAR, Derya: Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Halinin Bir Görünüm Biçimi Olan Anlaşmalı Boşanma İmkanının Türk Hukuku Çerçevesinde Değerlendirilmesi, Izmir Democracy University Social Sciences Journal Idusos (IDUSOS), Cilt 1, Sayı 2, 2018

Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 19, Sayı 1, Yıl 2011

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Nurcan Bayraktar v. Türkiye – Başvuru No:27094/20, Erişim Adresi: https://www.istanbulbarosu.org.tr/files/aihm/AIHM-Nurcan-Bayraktar.pdf Erişim Tarihi: 06.03.2024

Yarg. 2. H.D., 1993/7903 E. 1993/7941 K. 23.9.1993 T. Erişim Tarihi ve Adresi: 11.03.2024 https://www.lexpera.com.tr

Yarg. 2. H.D., 2013/24061 E. 2014/275 K. 13.01.2014 T. Erişim Tarihi ve Adresi: 13.03.2024 https://www.lexpera.com.tr

Yarg H.G.K., 2017/2-2643 E. 2019/484 K. 18.04.2019 T. Erişim Tarihi ve Adresi: 13.03.2024 https://www.lexpera.com.tr

Yarg 2. H.D., 2005/4782 E. 2005/5442 K. 05.04.2005 T. (bkz. Gençcan (Boşanma) s.1077)

Yarg. H.G.K., 2017/2-2420 E. 2019/750 K. 20.06.2019 T. Erişim Tarihi ve Adresi: 13.03.2024 https://www.lexpera.com.tr

Yarg. H.G.K., 2017/2-1941 E. 2019/475 K. 18.04.2019 T. Erişim Tarihi ve Adresi: 15.03.2024  https://www.lexpera.com.tr

Yarg. H.G.K., 2017/2-2420 E. 2019/750 K. 20.02.2019 T. Erişim Tarihi ve Adresi: 19.03.2024 https://www.lexpera.com.tr

Yarg. 2. H.D., 2010/19506 E. 2010/18684 K. 8.11.2010 T. Erişim Tarihi ve Adresi: 19.03.2024 https://www.lexpera.com.tr

Yarg. 2. H.D., 2010/10334 E. 2010/13767 K. 8.7.2010 T. Erişim Tarihi ve Adresi: 19.03.2024 https://www.lexpera.com.tr

Yarg. 2. H.D., 2014/11559 E. 2014/22133 K. 10.11.2014 T. Erişim Tarihi ve Adresi: 19.03.2024 https://www.lexpera.com.tr

Yarg 2. H.D., 2013/26018 E. 2014/9871 K. 22.04.2014 T. Erişim Tarihi ve Adresi: 19.03.2024 https://www.lexpera.com.tr

Lexpera İçtihat Bankası

Kazancı İçtihat Bankası

Yargıtay Karar Arama

DİPNOTLAR

[1] Gençcan, Ömer Uğur, Boşanma Hukuku, Yetkin Kitabevi, 2022, Ankara, s.116-117 (Boşanma)

[2] Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, iddet müddetini düzenleyen Türk Medeni Kanunu’nun 132. Maddesinin; düzenlemenin cinsiyet eşitsizliği yarattığı, her ne kadar bu düzenlemenin doğabilecek muhtemel çocuğun baba yönünden soybağının tespiti amacıyla konduğu ifade edilse de bu hususun söz konusu ayrımcılığı ortadan kaldırmadığı, müddetin kısaltılması veya kaldırılması için kadının tıbbi belge getirmesinin özel hayatın gizliliğini ihlal etmesi gerekçeleriyle Sözleşme’nin 8. Ve 14. Maddesini ihlal ettiği dair karar vermiştir.[Nurcan Bayraktar v. Türkiye – Başvuru No:27094/20 / Erişim Adresi: https://www.istanbulbarosu.org.tr/files/aihm/AIHM-Nurcan-Bayraktar.pdf Erişim Tarihi: 06.03.2024]

[3] Akıntürk, Turgut ve Ateş, Derya: Türk Medeni Hukuku, Aile Hukuku, Cilt 2, 21. Bası, İstanbul, 2019, s. 243; Ceylan,  Ebru:  “İsviçre,  Fransa,  Belçika,  İspanya  ve  İtalya Hukukundaki Boşanma Sebeplerinin Türk Hukukuyla Mukayesesi ve Değerlendirilmesi”, Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, S. 12, 2018 Aralık, ss. 316,318; Ergün, Ömer: “TMK’nin 166. Maddesinde Düzenlenen Boşanma Sebepleri”, Prof. Dr. Hüseyin Hatemi’ye Armağan, Vedat Kitapçılık, 2005,s.443; Gençcan,  Ömer  Uğur:  Boşanma  Tazminat ve Nafaka Hukuku, Yetkin Basımevi, Ankara, 2015, (Tazminat),  s. 119; Hatemi, Hüseyin: Aile Hukuku, 7. Bası, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul, Ocak 2019, (Aile), s.115;

[4] Akıntürk ve Ateş, s.244; Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 19, Sayı 1, Yıl 2011, s. 121,122; Hatemi, (Aile), s.116

[5] Akıntürk ve Ateş, ss. 260,274; Gençcan, (Tazminat), ss. 681,743;; Öztan, Bilge: “Türk Medeni Kanununa Göre Evliliği Sona Erdiren Sebepler, Özellikle Boşanma”,Prof. Dr. Turgut Kalpsüz’e Armağan, Ankara 2003, (Sebepler), s. 717

[6] Gençcan (Boşanma), s.192-193

[7] Yargıtay, eşlerin evlenirken karşılıklı olarak açıkladıkları iradelerine önem veren kanun koyucunun, evliliği sonlandırırken de eşlerin iradelerine önem verdiğinin göstergesi olarak taraflarının ikrarının hakimi bağlamayacağı kuralının anlaşmalı boşanma davasında uygulanmamasını düzenlediğini; ama, ne var ki, anlaşmalı boşanmaya karar verebilmek için TMK'nın m 166/3’te sayılan diğer koşulların hepsinin gerçekleşmesi şartını da aradığını belirtmiş ve bu nedenle anlamalı boşanma davasını kısmen irade ilkesinin uygulandığı davalar olarak tanımlamıştır. (Yarg. HGK t. 18.04.2019 E. 2017/2-1941 K. 2019/475.)

[8] Yarg. 2. HD 2013/24061 E. 2014/275 K. 13.01.2014 T.

[9] Gençcan (Boşanma), s.973

[10] Dural, Mustafa ve Öğüz, Tufan ve Gümüş, Mustafa Alper: Türk Özel Hukuku, Aile Hukuku, Cilt III, Filiz Kitabevi, İstanbul, Şubat 2019, s.123; Özdemir, Nevzat Türk-İsviçre Hukukunda Anlaşmalı Boşanma, Beta Yayınevi, İstanbul, 2003, ss. 122,123; Öztan, Bilge: Aile Hukuku, 6. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara, 2015(Aile). s.694

[11] Yarg. H.G.K., 2017/2-2643 E. 2019/484 K. 18.04.2019 T.

[12] Gençcan (Boşanma) s.983-984

[13] Öztan, (Aile), s.694; Toksöz Uçar, Derya: “Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Halinin Bir Görünüm Biçimi Olan Aanlaşmalı Boşanma İmkanının Türk Hukuku Çerçevesinde Değerlendirilmesi”, Izmir Democracy University Social Sciences Journal Idusos(IDUSOS), Cilt 1, Sayı 2, 2018, ss. 56; Tutumlu, Mehmet Akif: Evliliğin Butlanı, Boşanma, Ayrılık Sebepleri ve Boşanmanın Hukuki Sonuçları, 2. Bası, Ankara, 2006(Sonuçlar). s.278

[14] Akıntürk ve Ateş, a.g.e., s.272; Gençcan, (Tazminat), s. 744

[15] Akıntürk ve Ateş, a.g.e., s.272; Öztan, (Aile), s.700

[16] Gençcan (Boşanma) s.1059-1060

[17] Gençcan (Boşanma) s. 1075,1076

[18] Yarg. 2.HD 4782 E. 5442 K. 05.04.2005 T. (bkz. Gençcan (Boşanma) s.1077)

[19] Hatemi, (Aile), s.117; Öztan, (Aile), s.644

[20] Gençcan (Boşanma) s.218

[21] Kılıçoğlu, Ahmet M.: Aile Hukuku, Turhan Kitapevi, 4. Bası, Ankara Ocak 2019, (Aile),s.92

[22] Gençcan (Boşanma) s.203

[23] Gençcan (Boşanma) s.204 vd.

[24] CEYLAN, Zeynep Şeyma, Yargıtay Kararları Işığında Zina Sebebiyle Boşanmada Manevi Tazminat İstemi, “Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, yakın tarihli bir kararında (E. 2016/6730, K. 2017/565, T. 17.01.2017), ilk derece mahkemesinin eşcinsel ilişkiyi zina kabul ederek boşanmaya hükmetmesini onamıştır. İlk derece mahkemesi, kararında (İzmir 16. Aile Mahkemesi, E. 2014/495, K. 2015/844, T. 17.12.2015), “… zina eylemi yönünden cinsel ilişkide bulunulan şahsın cinsiyetinin bir önem arz etmediği, bu hali ile davacı-birleşen dosya davalısının zina eylemi sübuta ermiş olmakla davalı birleşen dosya davacısı …’un zina nedenine dayalı boşanma davasının kabulüne karar vermek gerekmiştir.” demiştir.” Erişim Adresi: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2395296 Erişim Tarihi: 18.03.2024

[25] Yarg. 2. HD. 1993/7903 E. 1993/7941 K. 23.9.1993 T.

[26] Kılıçoğlu, (Aile), ss. 94-95; Öztan, s.651(Aile).

[27] Yarg. 2. HD. 2010/19506 E. 2010/18684 K. 8.11.2010 T.

[28] Yarg. HGK. 2017/2-2420 E. 2019/750 K. 20.06.2019 T.

[29] Dural, Öğüz ve Gümüş, a.g.e., s. 110

[30] Dural, Öğüz ve Gümüş, a.g.e., s. 109-110; Ersöz, (Sebepler), s.234; Gençcan, (Tazminat), s.167; Kılıçoğlu, (Aile), s.95

[31] Gençcan (Boşanma) s. 282-283

[32] Ersöz, (Sebepler), s.235; Gençcan, (Tazminat), s.181

[33] Gençcan (Boşanma) s.170

[34] Yarg. HGK 2017/2-2420 E. 2019/750 K. 20.02.2019 T.

[35] Erdem, Mehmet: Aile Hukuku, 2. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, Şubat 2019 (Aile).s.108

[36] Gençcan (Boşanma) s.341

[37] Yarg. 2.HD 2010/10334 E. 2010/13767 K. 8.7.2010 T.

[38] Yarg 2.HD 2014/11559 E. 2014/22133 K. 10.11.2014 T.

[39] Petek, Hasan, “Terke Dayalı Boşanmada Manevi Tazminat”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Yıl 2010, s. 45

[40] Öztan, (Aile), s.670; Tutumlu, (Sonuçlar), s.207

[41] Gençcan (Boşanma) s.453 vd.

[42] Gençcan (boşanma) s.s.439 vd.

[43] Dural, Öğüz ve Gümüş, a.g.e., s.111; Ersöz, (Boşanma), s.115

[44] Öztan, (Aile), s.662; Tutumlu, (Sonuçlar), s.185.

[45] Gençcan (Boşanma) s.371 vd.

[46] Erdem, (Aile), s.111

[47] Yarg 2.HD 2013/26018 E. 2014/9871 K. 22.04.2014 T.

[48] Tutumlu, (Sonuçlar), s.251

[49] Akıntürk ve Ateş, s.259; Ersöz, (Sebepler), s.241; Kılıçoğlu, (Aile), s.106; Tutumlu, (Sonuçlar), s.248

 

 

TOP